MTSO Başkanı Aşut, yazılı bir açıklama yaparak, “Türk iş dünyası başarılı mı?” sorusunu değerlendirdi. Başarının göreceli bir konu olduğunu vurgulayan Aşut, başarıda hedef, imkanlar, süre ve dış etkenlerin tümünün birer parametre olduğunu kaydetti. “Türk iş dünyası başarılı mı?” sorusunun cevabını herkesin kendisini kandırmadan verebilmesi gerektiğini ifade eden Aşut, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar Türk iş dünyasının geçtiği sürece dikkat çekti. Osmanlı döneminde de imparatorluğun çöküş yüzyılı olan 20’inci yüzyılda da ticaret Türk insanı arasında popüler bir konu olmadığını dile getiren Aşut, bu dönemlerde en popüler şeyin asker veya memur olmak olduğunu belirtti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Atatürk gibi bir dehanın liderliğinde mecburen devlet yoluyla başlayan bir ekonomi hamlesi olduğunu aktaran Aşut, “Cumhuriyetin başında da tüccarımız, sanayicimiz az, memurumuz çok. Yani, girişimcilik kültürü olmayan bir millet ve ülke. 40’lı yıllara kadar gelişen ekonomiyle artan ticaret ve sanayi hamleleri. Az da olsa Türklerin ekonomiye entegre olmaya başlama yılları. Ancak, 40’lı yıllarda başlayan bir dünya savaşı ve ekonomik krizlerle içine kapanan bir Türkiye. Yine, devletleşmek zorunda kalan bir ekonomi.
“Girişimcilik 80’ler sonrası gündeme geliyor”
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından iki kutuplu yeni dünyada çok partili demokrasiye geçişiyle toplumun siyasete, ekonomiye daha çok entegre olma döneminin başladığını anlatan Aşut, ancak Türkiye’nin 80’li yıllara kadar darbeler, iç kavgalar ve siyasetin ayrımcı yüzüyle yıllarını kaybettiğine vurgu yaptı. “Yine ekonomi birinci gündem değil, yine girişimcilik yok, çünkü gelişebileceği ortam yok. Yine gelecek korkusuyla sırtını az da olsa devlete dayamak isteyen bir nesil” diyen Aşut, 80 sonrası Özal dönemiyle ilk kez olumlu anlamda değişen bir ekonomi sisteminin var olmaya başladığını kaydetti. Bu süreçte girişimciliğin, ar-ge’nin, ihracatın artık birinci gündem olduğu bir dönemin başladığını anlatan Aşut, “Dünyaya kapalı olan bir ülkenin dünyaya açıldıkça gözünün de açıldığı, dünyada olup biteni öğrendiği yıllar. Koalisyonsuz, bir parti iktidarının istikrarıyla ekonomiye odaklandığımız bir dönem ve sanayici olmanın, girişimci olmanın değer kazandığı bir dönem. Elbette olumlu olumsuz örnekler yaşadık ama geçiş dönemlerinde bunlar kaçınılmazdır. Ülkenin liberal ekonomiyi öğrendiği yıllar. Sonra Türkiye öncülüğünde Türk dünyasının yükselişi ve ekonomisi artık yükselen bir Türkiye ve ardından gelen terör olayları, iç çekişmeler ve koalisyon yıllarıyla fren yapan bir Türkiye. Elbette dış güçlerin aynı senaryoları malum ama bizim de kendi içimizde uyumu yakalayamamamızı hafife almamamız lazım” ifadelerini kullandı.
“2002 gerçek anlamda dönüşüm yılı oldu”
2002 yılının gerçek anlamda siyaset, ekonomi, demokrasi gibi birçok alanda dönüşümlerin başladığı bir yıl olduğunu savunan Aşut, şöyle devam etti: “İhracat misliyle arttı, ekonomik büyümemiz dünya rekorları kırdı, sanayide sıçramalar yapıldı. Buna paralel insan hakları ve demokrasideki gelişmeler dünyada prestijimizi arttırdı ve Türkiye konuşulur oldu. İşsizlik, enflasyon yüzde 10’nun altına indi ve tarihimizde uzun zamandır ilk kez ekonomik ve siyasi istikrar yaşandı. Özlediğimiz bir şeydi. Ve 2008 küresel finans krizi. Biz hep kendi kusurlarımıza alışkınız ama bu sefer gerçekten bizim dışımızdan kaynaklanan bir krize maruz kaldık ve birçok devlet iflasını verirken, büyük devletler küçülürken biz bir mucize gerçekleştirdik ve direndik. Ancak eni sonu etkisi bize de ulaştı. Küçülen dünya ekonomisi ile ihracatımız aşırı gerilemese de yerinde saydı. Hedeflerimizden geri düştük. Bu, üretime yansıdı, işsizliğe yansıdı. Her şeye rağmen Türk iş dünyası üretti, pazarlar buldu, ayakta kaldı. 2008 dünyanın gördüğü en büyük krizlerden biriydi ve atlatmaya çalışırken, ardından Arap Baharı patladı. Her büyük ekonomik kriz ardından bir toplumsal kriz yaratır ama bu kez biraz erken oldu.”
“2008 sonrası ekonomi yine ikinci plana düştü”
Arap Baharı’nın ne Araplara ne Türkiye’ye ne de dünyaya bahar getirdiğini vurgulayan Aşut, “Beklenen sonuç olmadı ve daha kötüsü Arap Baharı’nın son durağı olan Suriye’deki iç savaş etkileriyle bize de yansıdı. Yakın pazarlar ve pazara ulaştığımız yollar kapandı. İş dünyası olarak ağlamadık, şikayet etmedik yeni yolar bulduk, Suriye’yi by-pass edecek yollar aradık. Ardından ülkede artan terör olaylarıyla bu savaşa çekilmek istendiğimiz bir dönem. Çok şükür milletimizin aklıselimi ve kardeşlik bağlarımız bu oyunlara izin vermedi. İş dünyası da bu dönmede devletimize büyük destek verdi. Çünkü söz konusu ulusal güvenliğimiz olduğunda ekonomi ikinci plandadır dedik ve işimize odaklandık.
Ancak, bu kadar sorun arasında elbette iç siyaset etkilenmedi demek olmaz. Ardından gelen yerel, genel seçim ve referandum süreçleri ile ekonominin bir türlü ülkenin birinci maddesi olamaması. Elbette demokrasilerde seçimler işin özüdür ve olması gereken şeylerdir ama bu dönemlerde siyaset ne yazık ki diğer önemli konuları ikinci plana atmak zorunda kalıyor. Yani, 2008 finans krizi, Arap Baharı, artan terör ve ardı ardına gelen seçimlerle gündemde yer bulamayan bir ekonomi” dedi.
“İş dünyasının başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur”
Aşut, her şeye rağmen ekonomik anlamda Türk iş dünyası engellerin arasında slalom yaparken, ayakta durmaya ve ülkenin zenginliği ve toplumsal huzuru olmaya çalışırken, hiç beklenmeyen ve Türkiye tarihinin gördüğü en büyük ihanet projesi olan 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığına dikkat çekti. Tüm bu yaşananlar karşısında Türk iş dünyasının, son 9 yılda kafasını kaldıracak bir an bulamadığını belirten Aşut, şunları kaydetti: “Bu kadar çok sıkıntının arka arkaya yaşandığı kaç ülke vardır? Bu sorunlara maruz kalan kaç iş camiası var dünyada? Şimdi ilk sorumuza geri dönelim. Türk iş dünyası başarılı mı? Bizler iş dünyasının temsilcileri, yapılanları hiçbir zaman yeterli bulmayız. Bu anlamda çok başarılıyız demek bizim mantalitemize ters ama bu kadar küresel, bölgesel ve ulusal sorun karşısında ve 10 yıldır kesintisiz devam eden sorunlar karşısında hala üreten, yeni pazarlar bulan, ihracat yapan, istihdam yaratan, ar-ge ve yenilikçilik yapan bir Türk iş dünyasının, özelinde Mersin iş dünyasının başarısız olduğunu söylemek sanırım büyük haksızlık olur, vefasızlık olur. Yapılan şey gerçekten çok büyüktür, değerlidir.”
Türk iş dünyasının, özelinde de Mersin iş dünyasının, sorunlara kızmadan Türkiye’nin zenginliği, milletin toplumsal huzuru olmaya devam edeceğinin altını çizen Aşut, “Ekonomi başta olmak üzere, eğitimden bilimsel gelişmelere, kültür ve sanattan spora, sağlıktan çevreye, demokrasiden yaşam kalitemize her alanda çözümün parçası olmaya, katkı koymaya devam edeceğiz. Biz iş dünyası olarak gelecekten umutluyuz ve ülkemizin ve milletimizin parlak geleceğine inanıyoruz. Büyük Atatürk ve atalarımızın 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cumhuriyeti ilan ettiği ve küllerinden doğduğu gün, bizim en büyük motivasyonumuzdur. Yokluk yıllarında bu devleti kurduysak, bugün var olan bu gücümüzle bu birikimlerimize çok daha büyük işleri yapacak güçteyiz.”