Karamanın Sesi Özel Makale
Hırs, rekabet, töre, namus, kıskançlık ve daha birçok nedenle işlenebilen cinayetlerde katillerin psikolojisi elbette büyük merak konusu oluşturmaktadır. İnsanlar nasıl oluyor da birilerinin hayatlarının son bulmasına kendi iradeleriyle karar veriyorlar? Elbette planlı cinayet, cinnet getirmeyle cinayet ve nefsi müdafaa nedeniyle cinayet işlemenin motivasyonları ve gelişim süreçleri birbirinden farklıdır.
Cinayet işleme motivasyonuna patolojik açıdan bakacak olursak; suç işlemeye en meyilli psikiyatrik durum antisosyal kişilik bozukluğudur. Bu hastalığa sahip kimseler vicdan, merhamet, acıma, pişmanlık gibi duyguları hissetmezler. Dahası suç işleseler bile kendilerini meşrulaştırır, haklı olduklarını savunurlar ve suçluluk duymazlar. Hukuki kanunları kabul etmezler. İşledikleri cinayeti büyük bir soğukkanlılıkla anlatabilirler. Hatta Amerika’da bir dönem kullanılan yalan makinesini işlevsiz hale getirdiler. Çünkü yalan makinesi derideki terlemeye bağlı elektriksel akımı ölçerek tepki verme üzerine kurulmuştur fakat antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olanlar duygularından oldukça arınmış oldukları için sorgularda ne terleme ne de jest ve mimiklerle bir tepki göstermezler. Antisosoyal kişilik bozukluğunu takip eden ikinci psikiyatrik durum ise madde bağımlılarıdır. Madde etkisi altında gerçekle- hayali ayıramayan kişiler ya da madde için gözleri dönmüş kişiler cinayet işlemeye meyillidirler. Ayrıca madde bağımlılığı, antisosyal kişilik bozukluğunu doyuran bir etmendir ve birlikte de görülebilirler.
Cinayetin sosyo-kültürel etkilerine baktığımızda içinde bulunan çevrenin etkisi apaçık karşımıza çıkmaktadır. Cinayet işlemenin çevresel etkiden gelen motivasyonuna baktığımızda küçük yaşta maruz kalınan istismar, küçük düşürülme ve şiddet görülmektedir. Aile içi şiddet de büyük etkilere sahiptir.
Kan davalarının, namus cinayetlerinin yaygın olduğu bir ortamda cinayet daha alışageldik karşılanmaktadır. Yine bunun altında da cinayeti meşrulaştırma yatmaktadır. Çünkü bir durum her ne kadar çirkin ya da aşağılık olursa olsun meşru olduğu sürece kişinin vicdanını rahatlatır ve meşru görür. Bu bağlamda eğitim seviyesi ile cinayet işleme arasındaki bağıntıya bakıldığında aslında durum düşünüldüğü gibi değildir. Eğitim seviyesi arttıkça kişinin kendini ve davranışlarını kontrol etme dürtüsü artar. Fakat paralel olarak kişi savunma mekanizması da geliştirir ve yaptıklarını meşrulaştırmaya daha da meyilli olur.
Tüm bunların yanında bir de biyolojik nedenler mevcuttur. Örneğin genetik olarak saldırganlığa yatkın kişiler suça daha çok meyillidir. Önemli olan bu suça yatkınlığın çevresel ve psikolojik etmenlerle beslememektedir. Bu yüzden otokontrol sahibi, her şeyi bir anda rasyonalize etmeyen, akla gelen her durumu büyük bir neden- sonuç süzgecinden geçiren bireyler olmak gerekmektedir. Bunu yapmakta zorlanılan anda ise psikolojik destek alınmalıdır. Sivil Toplum Kuruluşları etkili posterlerle cinayetin meşru bir şey olmadığını yayabilirler. Belediyelerde ise psikologlar bu konuda konuşma yapıp, ailede cinayete kurban giden kişilerin ardından nasıl yıkıcı sonuçların olduğunu ifade etmelidir. İnsanların kafalarını dağıtıp ilgi duyabileceği kurslar yine her durumda olduğu gibi burada da etkili olacaktır. Çünkü sosyalleşme insani duyguların ortaya çıkmasını sağlar. Şüphesiz en en etkili organ olarak medyada kamu spotları yayınlanabilir ve cinayeti herhangi bir amaçla olursa olsun övebilecek, meşru kılabilecek bir görüş dahi yansıtılmamalıdır.
Yazar: Betül Görken