Cumhuriyet Halk Partiʹsi her defasında Referandumun gereksiz olduğunu ve ekonomiye hiç bir faydasının olmadığını belirterek Hükümeti eleştiriyordu.
AKP Karaman Milletvekili ve Türkiye AB karma parlamento eşbaşkanı Lütfi Elvan, Anayasa değişikliğinde Ekonomi sıkıntıların nasıl derman olacağını yazdı.
karamaninsesi.com a gönderdiği makalesini aynen yayınlıyoruz. işte o yazı:
--------------------------------------------------------------------------------------
Anayasa değişiklikleri halkın ekonomik sorunlarına nasıl derman olacak
Eskilerin söylediği gibi sayılı gün çabuk geçmekte ve ülkemizin siyasi gündeminin ana konusu olan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulmasına kısa bir süre kalmış bulunmaktadır.
Giderek sertleşen siyasi ortam ve gündem dışı konuların tartışmalara dahil edilmesi ile oluşturulmaya çalışılan kargaşa ve belirsizliğin, anayasa değişikliklerinin içeriğini anlamak ve öğrenmek isteyen milletimiz açısından bir getirisi olmadığı muhakkaktır. Konu gerçek mecrasından saptırıldığı ölçüde halkın birtakım sloganlarla yönlendirilmesinin daha basit olduğunu düşünen muhalefet temsilcileri bir hususu unutmaktadırlar. O da her açıdan birçok mesafe kaydetmiş olan ülkemiz ve insanlarının yıllar öncesinden kalan yüzeysel yaklaşımlar ve propagandavari söylemlerden ziyade artık derinliği olan tartışma ve yaklaşımlara değer verdiğidir. Karşılarında her yönüyle laf değil iş üreten bir muhatap aramaktadırlar.
Muhalefet temsilcilerinin anayasa değişiklik paketine karşı çıkmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri gerekçelerin başında sözkonusu değişikliklerin halkın ekonomik sorunlarına bir çözüm getirmediği, memur, işçi, esnaf ve emeklinin dertlerine derman olmadığı, ülkenin ekonomik gelişmesine ve ilerlemesine bir katkı sağlamayacağı tezi gelmektedir. Konu ile ilgili olarak birçok kez söylediğim gibi 12 Eylül 2010 tarihinde halkımızın evet yönünde bir tercih kullanarak anayasa değişikliklerini kabul etmesi halinde, 13 Eylül sabahı ülkemizin önünde yeni bir ufuk açılacak ve hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.
Ekonomik gelişme ve büyümenin, uygulanan politikalar ile ilgisi olduğunu, anayasa ile ilgisi olmadığını dile getiren muhalefet temsilcilerinin, ülkenin siyasi ve ekonomik politikalarını belirleyen ve ona yön veren düzenlemelerin Anayasada çizilen çerçeve doğrultusunda olduğunu bilmemesi düşünülemez. Deneyimli bir politikacı ve eski bir diplomat; ABD Anayasasında 230 senedir herhangi bir değişikliğin yapılmadığını, dolaysıyla kişi başına düşen milli gelir ile hayat standardı açısından ABD’nin, dünyanın en ileri ve gelişmiş ülke ekonomisine sahip olduğu dile getirmiş, değişiklik paketine bu çok ilginç gerekçeyi öne sürerek karşı çıkmıştır. Bu konuyu dile getirenler yıllarca değişmesini istedikleri darbe anayasasını mı korumak istiyorlar yoksa tüm dünyada gerçekten demokratik ve özgürlükçü bir yapıya sahip olduğu kabul edilen ABD Anayasası ile 12 Eylül Darbe anayasasını aynı kefeye mi koymak istiyorlar? Elbette biz de sözkonusu değişiklikleri daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olmak adına yapıyoruz.
Referanduma sunulacak değişiklikler, ülkemizin sürdürülebilir bir ekonomik alt yapıya sahip olmasını sağlayacak, maaş, istihdam ve gelir artışı olarak da geriye dönüşlerin hız kazanmasına katkı sağlayacaktır. Biz Türkiye’de yatırım seviyesinin ve istihdamın daha da yükselmesini arzu etmekteyiz. Yatırımcılar, kanun ve kuralların açık ve net uygulandığı, istikrarın ve öngörülebilirliğin olduğu yerlerde yatırım yapmak isterler. Hiç kimse yarın ne olacağını tahmin edemediği, kanun ve kuralların sıklıkla değiştiğini gördüğü, hâsılı siyasi ve ekonomik istikrarın olmadığını düşündüğü bir ülkede elbette yatırım yapmak istemez. Ülkemiz, AK parti iktidarı döneminde yakaladığı istikrar ve güven ortamı sayesinde dünyanın ilk 20 büyük ekonomisinden biri haline gelmiştir. Bir ülkeye yatırım gelmesi için o ülkede hukuk devleti ilkelerinin tam anlamıyla uygulanması ve güven ortamının sağlanmış olması gerekmektedir. Sözkonusu değişiklikler ile AB ve gelişmiş ülke standartlarında bir yargı sistemine sahip olmayı amaçlayan hükümetimiz, ülkemizin kuruluşunun 100. yılında dünyanın ekonomisi gelişmiş ilk 10 ülke içinde yer almasını hedef olarak belirlemiştir. Ülkemiz özellikle 2008 yılından itibaren şu anda yürürlükte olan Anayasa hükümlerinden kaynaklanan yorum ve kararlar yüzünden çok talihsiz zamanlar geçirmiştir. 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 367 krizi, ardından parti kapatma davası, ülkemizin 2003 den 2008 yılına kadar yakalamış olduğu ekonomik gelişme ve hızının kesilmesine sebep olmuştur. Hukuk devleti olmak yerine kanun devleti olmayı tercih eden anlayışlar yüzünden ülkemiz, yatırım ve istihdam konusunda katkı sağlayacak bir kısım girişimlerden bu dönemde mahrum bırakılmıştır. 2009’dan itibaren baş gösteren global krizin de etkisi ile Türkiye ekonomisi bir daralma yaşamış fakat hükümetin kararlı ve istikrarlı politikaları sayesinde tüm olumsuz şartlara rağmen krizden en az etkilenen birkaç ülkeden biri olmuştur. 2007 ve 2008 deki ekonomik yavaşlamanın en büyük sebebi ise ülkemizde oluşturulan belirsizlik havasıdır. Yatırımlar devam etmekle birlikte siyasi belirsizliğin yeni yatırım yapmak isteyenler açısından olumsuz bir tesiri olduğunu inkar edemeyiz. Tüm bunlar Türkiye’de gerçekten iyi işleyen bir yargı sistemine ne kadar ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Bu coğrafyada üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü gerçek anlamda uygulamadıktan sonra Türkiye’nin ekonomik potansiyelini tam anlamıyla ortaya çıkarmamız mümkün olmayacaktır. İktidarımız döneminde gün geçtikçe azalmakla birlikte bir kısım insanların zihinlerinde hala var olan ‘burası Türkiye her şey mümkündür’ anlayışını tamamen değiştirmek ve ülkemizi bu anlayıştan kurtarmak zorundayız. Her şeyin normal işlediği, taşların yerine oturduğu bir vatan coğrafyası için bu Anayasa değişikliği bir milat olacaktır.
Sözkonusu pakette yer alan düzenlemeler herkesimin olduğu gibi yatırımcıların da önünü açacak hususları içermekte olup, olumsuz beklenti ve istikrarsızlık unsurlarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Siyasi partilerin kolayca kapatıldığı dönemlerde yatırımcılar orta ve uzun vadeli projelerini askıya almışlar, istikrar ortamının tekrar sağlanmasını beklemişlerdir. Bu durumun Türkiye’ye hem siyasi hem ekonomik anlamda neler kaybettirdiği herkesin malumudur.
Sadece siyasi değil ekonomik sistemi de zaman zaman vesayeti altına aldığı izlenimini veren yargı için, temel görevini yapmak ve adaletli kararlarıyla kişi ve kurumlar nazarında hak ettiği konuma yerleşmek adına bu değişiklik paketi bir fırsattır. Zira yargı uzun bir süredir yerindelik denetimi yaparak iktidarların ekonomik politikalarını ve tercihlerini uygulanamaz hale getirmiştir. Seçilmiş hükümetlerin ekonomik icraatları, çağımızın ekonomik gerekçe ve şartlarına uygunluğu tartışılmadan ‘kamu yararına uygun olmadığı’ gerekçesi ile iptal edilmiştir. Orman vasfını yitirmiş arazilerin satışı ve devri gibi, kanun ve yönetmeliklere uygun, açık ve şeffaf olarak özelleştirilmesi yapılan arazi, liman, işletme ve fabrikaların satışının iptali sonucunda, yatırımların çoğalmasına ve istihdamın artmasına engel olan bu yargı kararları, ülkemizin milyarlarca dolar zarar etmesine neden olmuştur. Seçilmiş hükümetlerin millete vermiş oldukları sözlerin yerine getirilmesi çoğu zaman mümkün olmamıştır. Halka hesap verme konusunda ciddi gayret gösteren ve her uygulamadan siyasi ve ekonomik olarak sorumlu olduğunun bilincinde olan hükümetimizin, milletimizin refahı, mutluluğu ve onuru için verdiği mücadeleden vazgeçmesi düşünülemez. Bu bizim en önem verdiğimiz hususların başında gelmektedir.
Değişiklik paketi ile artık, yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacaktır. Bu husus, herkes için ekonomik kuralların geçerli olacağı demokratik bir ortam sağlayacak ve bundan böyle, seçilmiş iktidarların ekonomik icraatları fayda ve maliyet analizi yapılmadan ‘kamu yararına uygun değil’ gerekçesi ile iptal edilmeyecektir. Demokratik ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekonomiyi, seçilmiş hükümetler yöneteceklerdir. Zira yaptığı iş ve eylemlerden dolayı, seçim zamanı millete hesap verecek olan yine bu hükümetlerdir. Sorumluluğu taşımanın yetki sahibi olmakla bir şey ifade edeceğinin altını özellikle çizmek isterim.
Her açıdan demokrasiyi ve insan haklarını temel alan Anayasa paketi ülkemizde, demokrasi çıtasını yükseltirken ekonomik gelişmenin de önünü açacaktır. Sözkonusu değişiklik paketinin içinde şu yok bu yok diye eleştirenler, hangi demokratik ülkelerin anayasalarında birebir her şeyden bahsedildiğini söyleyebilir. Fındıktan, tütünden yada buğdaydan bahsedilmiyor diyerek halkın ekonomik sorunlarına değinilmediği propagandası yapmanın akıl ile izah edilebilir bir tarafı yoktur. Ülkelerin, evrensel hukuka uygun olarak genel politikalarını belirleyen anayasalar, o ülkelerin önlerini kesen kanunlar manzumesi değil, tam aksine demokratik ve ekonomik özgürlüklerin önünü açan düzenlemelerin kaynağını oluştururlar.
Örneğin değişiklik paketinde, vatandaşlarımızın yurt dışına çıkma özgürlüğünün sadece hakim kararı ile kısıtlanabileceği hükmünün yer alması, bireysel özgürlüklerin önünü açan bir düzenleme olmasının yanında, çoğu zaman ekonomiyi de ilgilendiren tarafları bulunmaktadır. Sözgelimi bir işadamı vergi borcu var denilerek, bir maliye memurunun yazısı ile yurt dışına bir iş anlaşması yapmaya giderken engellenmeyecektir. Anayasa hükümleri, ülkelerin vergi yada ticaret kanunları gibi ekonomik hayata dair her konuya açıklık getiren düzenlemeleri içermezler ama bir üst kanun olarak ilgili kanun ve düzenlemelerin anayasanın ruhuna uygun olmasını temin ederler.
Ayrıca, her kim olursa olsun, kendisiyle alakalı şahsi verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacaktır. Bir kamu görevlisi veya bir başkası, vatandaşlarımızın nüfus, tapu, banka hesapları ve vergi dosyalarına keyfi olarak girip bakamayacak veya bu bilgileri üçüncü şahıslara aktaramayacaktır. Böylece vatandaşa şantaj yapma yada ticari sırlarını deşifre etme olasılığı ortadan kaldırılacaktır.
Son yıllarda ekonomi hayatında ciddi anlamda söz sahibi olmaya başlamış işadamları ve sivil toplum örgütlerimiz, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in anayasal güvenceye kavuşturulması ile ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında daha da etkili bir konuma geleceklerdir.
Ekonomide geçerli olan risklerin siyasi ortamla doğrudan ilgili olduğu muhakkaktır. Referandumda milletimizin onayına sunulacak olan anayasa değişiklikleri, ülkemizin sıklıkla karşılaştığı siyasi belirsizlikleri azaltan düzenlemeleri içermektedir. Ekonomik istikrarı temin etmeye yönelik tüm çabalar, yapılmaya çalışılan bu değişikliklerle anayasal güvence altına alınacaktır. İnsanlar, özgürlükleri ile güvenlikleri arasında bir tercih yapmaya zorlanamayacağı gibi ekonomik şartları ile hak ve özgürlükleri arasında da bir tercih yapmaya zorlanamaz. Herkes tüm bu temel ihtiyaçlarını, bir tercih zorlaması ile karşılaşmadan yaşayacağı bir ortamı arzu eder. Yapılmaya çalışılan değişiklikler, özünde tüm bu hususları kapsayan bir özelliğe sahiptir.
Türkiye’nin önünü açacak olan anayasa değişiklikleri, ülkemizin sahip olduğu kendi girişimci insan potansiyelinin de çabalarına katkı ve destek sağlayacaktır. Yatırım yapma konusunda cazip ve arzu edilen bir ülke konumuna gelmiş olan ülkemize dünyanın her yerinden başka yatırımcıların da gelmesinin önü açılacaktır. Kişi başına düşen mili gelir ve gelişmişlik açısından dünyanın ilk on ülkesi içinde yer alma hedefimizi gerçekleştirme adına sözkonusu bu düzenlemeler elbette çok önemlidir. Ama asıl önemli olan tüm bu yapılmaya çalışılanların milli birlik ve bütünlüğümüzü her zaman daim ve kaim kılmaya yönelik çabalar olduğunun farkına varmaktır. Ülkemizi mutlu, huzurlu, sevgi ve saygı içinde herkesin bir diğerinin hukukuna riayet ettiği bir refah ülkesi yapmak adına hiç durmadan çalışmaktır. Türkiye’miz son yıllarda demokratik anlamda köklü ve ciddi birçok gelişme yaşamıştır. Her yenilik ve değişiklik olumlu anlamda da olsa çoğu zaman belli dirençlerle karşılaşabilmekte ve az yada çok sancılı bir sürecin yaşanmasına sebep olmaktadır. İlerleyen zaman içerisinde taşlar yerine oturacak, ülkemiz, her açıdan daha da gelişip büyüyecek ve olgunlaşacaktır. Yıllar sonra bu sancıları buruk ama mutluluk veren bir hatıra olarak yad edeceğimiz de muhakkaktır.