Beyşehir Belediyesi Kültür ve Yaşam Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ortaylı, Beyşehir’in İç Anadolu Bölgesi’nin ortasında yer alan fevkalade güzel, havası temiz inanılmayacak derecede önemli eski eserleri barındıran, gölüyle, fauna ve florasıyla, balıklarıyla çok ünlü bir şehir olduğuna dikkat çekti. Bu ününün turizmle harap edilmemesini ümit ettiğini dile getiren Prof. Dr. Ortaylı, “Çünkü bizde turizm deyince yüzbinler akar, bu iyi olmuyor. Ne de fazla bir yerleşmeyle olur. Dengeli bir şehirde, ziyaretlerin otellere kısa tutularak olmasıdır. Tabi tercih edilen de o şehirlerin o şehirlerde kalmasıdır” dedi.
“İnşallah Beyşehir Gölü, Uzungöl olmaz”
Türkiye’deki büyük bir iç göç yaşandığını, Karadeniz bölgesinin de bunun en tipik örneği olduğunu anlatan Orbaylı, “İnsanlar büyük ölçüde göç ederler. Geriye kalan yerlere de turist yığılır ve berbat ederler turistik eserleri. İnşallah Beyşehir Gölü, Uzungöl olmaz. Yani bu tabi tercih edilir bir şey değildir bir memleket için. Fevkalade önemli bir şehirdesiniz. Anadolu Selçukluları döneminin aşağı yukarı Konya, Sivas, Erzurum kadar önemli merkezidir. Daha da ilginci beylikler dönemi dediğimiz devrin birkaç tane geçiş dönemini yansıttıran eserlerin bazıları buradadır. Eşrefoğlu olduğunu anlamışsınızdır bahsettiğim külliyenin. Bunlardan bir tanesi Aydınoğulları Beyliği’nden İsabey Cami ve ona ait eserlerdir. Mesela Ankara’da beylikler devrine ait değil ama Selçuklu devrine ait bir iki eser vardır, camidir bunlar. Sultansaraylar değil ama hansaraylar, kervansaraylar vardır. Sultansaraylar yoktur” diye konuştu.
“Selçuklu devrine ait tek saray örneği Beyşehir’de”
Beyşehir’de ise bugün eldeki Selçuklu devrine ait tek saray örneğinin burada olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ortaylı, “Bu son derece enteresan bir tecellidir, ilgi ve alaka çekici. Çünkü bu eser Konya’nın yazlığıdır. Konya’daki padişah sarayı, sultan sarayı hepinizin bildiği gibi Alaaddin Tepesi’nde Alaaddin camii dediğimiz şehrin Ulu Camisi’nin yanı başındaki hiç de fazla geniş olmadığı anlaşılan topografik ölçümü ve özellikleri dolayısıyla Alaaddin Köşkü dediğimiz köşk değil, saraydır. Bu, 1930’lar ve 1940’larda iki katlıydı. Bir balkonu vardı, ‘Darem’ derler ona. O Darem yıkıldı. Yani onun fotoğrafları var. Yağmurda yıkıldı. Bugünkü kalıntı kaldı. O kalıntıyı korumak için üstüne bir şey örttü tarih kurulu. O da fayda etmiyor şimdi. O da giderse bizim elimizde Anadolu Selçuklu sarayı Kubadabad’dan başka kalmayacak. Bu çok enteresan bir şey çünkü. Bir tecelli gösteriyor. Anadolu’nun idari yapısı padişah sarayları üzerinde, genellikle Türkiye’de cahil, kolay hüküm veren ve kendini bilmez bir anlayış hakimdir. Mesela saraylarda oturdular padişahlar. Padişahlar gece konduda oturmazlar tabi, saraylarda oturdular. Bu saraylar o kadar çok paraya mal oldu ki biz borçlandık. Dış borçların kaynağı, hesaplar çıkarıyorlar hiçbiri doğru değil. Arkadaşlar da, ben de milli sarayların bilim kurulundayız. Bu sarayların inşaatında yaşam içinde bir takım gerçekleri görürüz. Bizden daha iyi gören yok. Bir tek Arzu Terzi vardır. Edebiyat Fakültesi’nden. Hazine-i Hassa üzerine, yani padişahların hususi hazinesi üzerine bir tez yazdı. Bunun dışında saraylar üzerindeki eserlerimiz çok azdır. Mimari olarak hala Sedat Bey’inkini kullanırız. Üzerine daha esaslı bir rölyefli çalışması yapılmamıştır. İkincisi, doğrudan doğruya hayat üzerindedir. Rahmetli Uzun Çarşı’nın Osmanlı Saray Merkez Saray Teşkilatı ikisi birden. Yani hem bürokrasinin merkez teşkilatı başbakanlık falan, hem de saray teşkilatınca yine 600 sayfalık bir kitabı vardır tarih bölümünde çıkan. Benim bildiğim kadarıyla 80 senedir o kullanılır. Sarayda mevcut evrakı kullanır. Osmanlı vesikalarının orada bulduklarımız çok okundu. Fakat saray için herhangi bir ecnebi eseri okuyacak dil bilgisi olduğunu zannetmiyorum. Başka sarayları tetkik edecek bir merakı ve bilgi birikimi olduğunu da zannetmiyorum. Yani böyle bir sorun var. Çok önemli bir şeydir. Ben bunun üzerinde çok duruyorum. Ve biz tanımıyoruz sarayları. Harem üzerine konuşuyorlar Türk halkının. Gayet edepsizce kullanımlar vardır saray üzerinde. Herkes saray üzerine cinsel hayat üzerine dedikodular yapar. Bilhassa Fransız sarayında bu çok engindir. Bu enginliği çıkaracak yaşam biçimleri de vardır. Fakat bunları bilmezler. Genellikle insanlar o konuda adam akıllı uydurarak konuşmayı severler. Bu serbest atıştır. Kimse hesabını sormaz” diye konuştu.
“Türkiye’deki tarih tetkikleri çok uydurma”
Türkiye’de tarih tetkiklerinin de çok uydurma olduğunu savunan Prof. Dr. Ortaylı, “Mesela bunlardan bir tanesi Osmanlı hanedanının ayırıcı vasfı. Herkes evladını katleder. Ben hanedan üyesi olanların bile bu konuda cahilce laflar ettiğini duydum. Yani insan hanedan üyesi olunca geldiği sülale hakkında çok bilgili olacak değiller. Dünyada imparatorluk aileleri kraliyet aileleri hiçbir yerde mutlu değillerdir. Hiç bir yerde vaz geçilmez hakları yoktur, öyle bir şey söz konusu değildir” diye konuştu.
Başkan Özaltun’dan katılımcılara teşekkür
Beyşehir Belediye Başkanı Murat Özaltun da, Milli Saraylar Bilim ve Değerlendirme Kurulu Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı’yı Beyşehir’de bir kez daha misafir etmekten büyük onur duyduklarını belirterek, düzenlenen konferanstaki yoğun katılıma dikkat çekti. Özaltun, “Prof. Dr. İlber Ortaylı Hocamızın Beyşehir’de ne kadar çok sevildiğini, onu ne kadar çok dinlemek isteyen vatandaşımızın olduğunu şu anda burada gördük. Bundan çok mutluyuz. 1071 kişilik Kültür ve Yaşam Merkezi’mizi hınca hınç doldurarak bu konferansa katılımınızdan dolayı hepinize çok teşekkür ediyorum” dedi.
Özaltun, konferans sonunda Prof. Dr. Ortaylı’ya günün anısına Tarihi Taşköprü’yü yansıtan Çini işlemeli bir porselen tabak ile tarihi Eşrefoğlu Camisi’ni yansıtan bir duvar saati hediye etti.