Recep Konuk Londra’da 85 ülke temsilcisinin karşısına çıktı: "Türkiye istatistikî verilerden ibaret değildir. Türkiye AB’ye mana katacak derinlikte bir ülkedir."
KONUK: TÜRKİYE AB’YE DİNAMİZM KATAR
* Tarım kesimi için şeker sektörünün sosyal boyutu, en az ekonomik boyutu kadar önemlidir. Bu nedenle sektörle ilgili yapılacak değerlendirmeler, küresel ilişkiler ve ekonomik boyutla sınırlı kalırsa, işin üretici, dolayısıyla insan boyutu eksik kalır.
* ISO Genel Kurulunda konuşan Konuk; Türkiye’nin AB Üyeliği konusunda yaptığı açıklamada: “Türkiye ekonomisi, akan ve debisi gittikçe artan bir akarsu gibidir. Bu dinamik süreç, genişleme sürecine dâhil olabilirse, yaşlı Avrupa’ya da dinamizm katacak, olmazsa kendi mecrasını kendisi oluşturacaktır. Bizde bir söz vardır; su akar, yatağını bulur” dedi.
PANKOBİRLİK ve Konya Şeker A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk 29 Kasım-1 Aralık Tarihleri arsında Londra’da gerçekleştirilen ve kısa adı ISO (International Sugar Organisation) olan Uluslararası Şeker Örgütünün yıllık toplantısında Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı. Merkezi Londra’da bulunan ISO üyesi ülkeler dünya şeker üretiminin %81’ini, ihracatının ise %95’ini gerçekleştiriyor.
ISO’ya üye 85 ülkenin sektör temsilcileri ile uluslararası kurum ve kuruluşların diplomat ve temsilcilerinin de takip ettiği ve 423 delege ile birlikte 600’ün üzerinde katılımcıya hitaben konuşan Recep Konuk, konuşmasında Türkiye Şeker sektörünün geleceğini AB Süreci ve Türkiye’nin önündeki diğer seçenekleri de dikkate alarak değerlendirdi.
Konuk, konuşmasında sektörü etkileyecek iç ve dış belirsizlik süreçlerine “İklim değişikliğinin dünya fiyatları üzerinde yaratacağı muhtemel etkilerin bile senaryoların bir parçası olduğunu, DOHA Turu, DTÖ ve AB müzakerelerinin ne şekilde sonuçlanacağını bilemediğimizi hatırlatarak, bu salondaki sektör temsilcilerinin önünde sadece bir belirsizlik olduğunu söylemek istiyorum. Bu müzakereler nasıl sonuçlanacak, kesin olarak bilmiyoruz. Biz de sizler gibi, pozisyon almak için, bu süreçleri yakından takip ediyoruz. Ancak, bizim önümüzde bir belirsizlik daha var: Türkiye, bu düzenlemelere, gelecekte AB üyesi olarak mı, AB dışı bir ülke olarak mı muhatap olacak? Bunu bilmiyoruz” sözleriyle dikkat çekti.
Recep Konuk, “Türkiye, AB üyesi olma konusunda samimiyetini ispatlamıştır. Türkiye o günkü adıyla AET ile ortaklık ilişkisi için ilk girişimini 1959’da yapmıştır. O günden bu yana görev yapan 38 hükümet ve 9 Cumhurbaşkanı, AB hedefine sadık kaldılar. Bu bir göstergedir. Türkiye, AB standartlarını bir çıta olarak koymuştur ve o standartlara ulaşmayı önemsemektedir. Sektör temsilcisi olarak hükümetlerimizin bu samimi gayretini desteklediğimizi ve üretim organizasyonumuzu o standartlara ulaştırmak için ciddi bir gayret gösterdiğimizi ifade etmek istiyorum. AB sürecine vurgu yapmamın bir sebebi var. 51 yıldır devam eden bu sürecin tamamlanması, sektörün önündeki belirsizlikleri ortadan kaldıracaktır. Bu sürecin siyasi sonuçları ve stratejik etkileri benim konum değil. Ancak şunu söylemeliyim: Dünya dengeleri ve ihtiva ettiği anlam bakımından Türkiye, istatistikî verilerden ibaret değildir. Küresel dünyanın, iktisadi refah adası olma hedefini çoktan geride bırakmış Avrupa için, Türkiye bu birliğe mana katacak derinlikte bir ülkedir” dedi.
Tarlada halen pancar üreten bir çiftçi olduğunu söyleyen Konuk, üstlendiği görevler itibarıyla hem bir sanayici olduğunu, hem de bürokratik sorumluluklarının bulunduğunu belirttiği konuşmasında, “Türkiye’de sektör, ülke coğrafyasının %90’ına yayılmış geniş bir üretici kesimine ekonomik faaliyet imkânı sunmakta ve bu ekonomik etkinliğin dışında da bir üretim kültürü oluşturmaktadır. Dolayısıyla, tarım kesimi için sektörün sosyal boyutu, en az ekonomik boyutu kadar önemlidir. Bu nedenle sektörle ilgili yapılacak değerlendirmeler, küresel ilişkiler ve ekonomik boyutla sınırlı kalırsa, işin üretici, dolayısıyla insan boyutu eksik kalır diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Konuk, son yıllarda, sağlık sorunları ve obezite ile ilgili kaygılar nedeniyle geleneksel şekerler dışındaki tatlandırıcı pazarının daraldığını belirttiği konuşmasında, Türkiye’de de pazarın bu eğilimde olduğunu belirterek, özellikle içecek sanayinde sıvı şeker kullanımının yaygınlaştığını, yüksek yoğunlu tatlandırıcı ithalatının 2008’e göre üçte bir oranında daraldığını, yapılan yasal düzenlemelerin tatlandırıcı kullanımının azalması konusunda etkili olduğunu söyledi.
Konuşmasında, Türkiye’nin dünyanın 15’inci büyük ekonomisi ve tarım sektöründe de dünyada 8’inci sırada olduğunu vurgulayan Konuk, IMF ve Dünya Bankası’nın hazırladığı raporlara göre küresel krize rağmen Türkiye’nin büyüyen ekonomilerden biri olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin, her yıl misafir ettiği turistlerle birlikte pazardaki tüketici sayısı, 73,5 milyondur ve Türkiye, nüfusu artan ülkelerden biridir. Artan nüfusu ile birlikte, kişi başına gelirini de arttıran Türkiye’de, pazar henüz doymamıştır. Sektörün geleceği açısından bu önemlidir. Buna ihracat kapasitesiyle oluşacak dış talebin de olumlu etkisini dâhil ettiğimizde, sektörün geleceği açısından iyimseriz” diye konuştu.
Türkiye’nin 2023 yılında, gelişmiş ilk on ekonomiden biri olmayı hedeflediğini belirten Konuk, bu hedefi gerçekleştirmek için tarım sektörüne ve tarımsal sanayiye yönelik de uygulanmakta olan gelişme stratejilerinin varlığına işaret etti. Türkiye’de şeker pancarı üreticilerinin tarım sektörünün geneline ve şeker sanayisinin de sanayinin bütününe göre ekstra sorunları olmadığını söyleyen PANKOBİRLİK ve Konya Şeker Yönetim Kurulu Başkanı Recep KONUK, Konya Şeker’de uyguladıkları büyüme stratejilerine de yer verdiği konuşmasında özetle şunları söyledi;
“Siyasi otoritenin, alacağı kararlarla değiştirebileceği durumların, sektörün geleceği açısından yapısal önemde olmadığını düşünüyorum. Kaldı ki burada temsil edilen birçok ülkede, desteklemeler ve girdi maliyetleri konusunda farklı uygulamaların olduğunu biliyoruz. Hatta uygulama birliği açısından en homojen olduğunu düşündüğümüz AB ülkeleri arasında bile farklılıklar olduğunu biliyoruz. Siyasi otorite, tarımsal destek miktarını arttırabilir; destekleme kapsamını genişletebilir; girdi maliyetleri üzerindeki vergi yükünü hafifletebilir. Sektörün geleceği açısından bakmamız gereken nokta, bunlardan bağımsız olan hususlardır. Bunlardan biri, birim alandan alınan şeker verimidir ve Türkiye o açıdan rekabetçi özelliği güçlü bir ülkedir.
BİZ TARİHTEN DERSİMİZİ ÇIKARDIK; MUTLAKA VE MUTLAKA ÜRETİM…
Şeker sanayinin tarihi açısından iki noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Birincisi, şeker sanayisinin demokratik bir katılım süreci sonunda kurulması ve ikincisi, şeker sanayisinin kurulmasını zorunlu kılan ekonomik etmenlerdir. Türk Şeker Sanayisi’nin kuruluş kararı, çiftçi temsilcilerinin de yer aldığı demokratik bir sürecin sonunda alınmıştır. 1923’te toplanan ve 1535 delegenin katıldığı İzmir İktisat Kongresi’nde yapılan oylamayla, Şeker Sanayisi’nin kurulmasına karar verilmiştir. İkinci önemli nokta ise, Türkiye’nin kendi şekerini üretmesini zorunlu kılan ekonomik sebeptir. Birinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye, dünyanın en önemli şekerli mamuller ihracatçısı ülkelerinden birisiydi. Ancak, şekerli mamul ihracatçısı ülkede, tek bir tane şeker fabrikası yoktu. Dolayısıyla sektör, ithalata bağımlıydı ve savaşın başlamasıyla, imalat sektörü çöktü. Türkiye’nin bugün bu alanda dünya devi olmuş markalara sahip olamamasının nedenini, ben bu eksiklikte görüyorum. Bu tespit, savaşın sonunda siyasi otorite ve bizzat üreticiler tarafından da yapıldı. Ve bu tespitin sonucunda, Türkiye’de şeker sanayi kuruldu. Türk sanayicisi ve üreticisi olarak biz o tarihi olaydan dersimizi çıkardık: Mutlaka ve mutlaka üretim….
İLAÇ SANAYİ İÇİN ÖZEL ŞEKER
Dünyanın 4’üncü, AB Ülkelerine göre 3’üncü büyük pancar şekeri üreticisi Türkiye’de, 323,756 hektar alanda şeker pancarı tarımı yapılmaktadır. Yıllık 17,3 milyon tonluk üretim, 188.000 üretici tarafından gerçekleştirilmektedir. Ortalama arazi büyüklüğü 1,72 hektar, pancardaki şeker oranı %17,67’dir. Konya Şeker Fabrikası hinterlandında hektara şeker verimi ortalaması 9,7 tondur. Sektörün ithalatı da ihracatı da sınırlıdır. Yıllık 3-4 bin ton düzeyinde ithal edilen pancar şekeri yakın zamana kadar ülkede üretilemeyen özel amaçlı (ilaç sanayinde kullanılan) şekerdir; ancak, bu ithalat kaleminin önümüzdeki yıllarda sıfırlanacağını tahmin ediyoruz. Çünkü Konya Şeker, o standartlara haiz şekeri üretti ve pazara sundu. 2009 yılı itibarıyla, yaklaşık 618 milyar Dolar büyüklüğündeki GSYH içinde, pancar şekeri sektörünün payı 4,8 milyar Dolardır ve oluşturduğu katma değerin 1 milyar Dolar civarında olduğu hesaplanmaktadır.
ŞEKER SANAYİ BİR MODELDİR ve ALKIŞLANACAK TARAFI ELEŞTİRİLECEK TARAFINDAN FAZLADIR
Sektörün en önemli gündem maddesi özelleştirmedir. Önemi, özelleştirilecek fabrikaların iktisadi büyüklüğünden ve sonuçlarının önemli bir nüfusu etkileyecek olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de devlet, şeker sanayini; tarım sektörü için bir okul olarak görmüş ve yatırım planlamasını ona göre şekillendirmiştir. Bu, politik bir tercihtir ve bana göre alkışlanacak tarafı, eleştirilecek tarafından fazladır. Şeker Sanayi belki de ülke tarihinin en başarılı kırsal kalkınma uygulamalarından birisidir. Tarım sektörü açısından da önemini henüz yitirmemiştir. Biz, bu fabrikaların, üreticilerin ve çalışanların da içinde olacağı bir modelle özelleştirilmesinden ve her fabrikanın mutlak surette üretime devamının sağlanmasından yanayız. Bu çerçevede hükümetimizle sağlıklı bir diyalogumuzun olduğunu belirterek, konu ile ilgili değerlendirmemi bu kadarla sınırlı tutacağım.
KONYA ŞEKER MODELİ; ÜRETİCİ ODAKLI DİKEY VE YATAY BÜYÜME
Belirsizliklerle dolu pek çok konunun değişik senaryoları gündeme getirdiği sektörde, gelecek açısından en önemli hususlardan birisi şirketlerin geliştirdiği veya geliştireceği tedbirlerdir. Bunun, Türkiye’de sektörün geleceği açısından önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede de Konya Şeker örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biz, değişik senaryolara göre pozisyon elastikiyetini şimdiden oluşturma gayretindeyiz. Bunun için yaptığımız ve yapacağımız yatırımlar var. Karşımıza çıkabilecek bazı olumsuzlukları dikkate aldık. Risk ve fırsat senaryoları geliştirdik. Ana faaliyet konumuzda üretimde sürekliliği teminat altına alacak ve onu destekleyecek üretim alanlarına doğru genişledik. Ana başlıklar hâlinde bunları şu şekilde sıralayabilirim: Bir, tarımsal üretim altyapısına yönelik yatırımlar. İki, şekeri katma değerli hâle getiren yatırımlar. Üç, ana faaliyet konumuzun desteklediği yan sektörleri kapsayan genişleme yatırımları. Bunlar, dikey ve yatay genişleme stratejileri ile kojenerasyon yatırımlarıdır. Biz Konya Şeker olarak, bu stratejileri, bir üretici kooperatifinin şirketi olarak ve onların diğer tarımsal üretimlerini de desteklemek amacıyla, üretici odaklı zenginleştirdik. Bizim modelimizin birinci önceliği, üretimde sürekliliktir. Bunu gerçekleştirmek için hem üretim altyapısına, hem münavebe ürünlerin değerlendirilmesine, hem de üretimi etkileyen çevre şartlarının üretici lehine etkilenmesi için sosyal sorumluluk projelerine yatırım yaptık. Bunlardan biri, tohum üretim ve işleme tesisidir. Üretici ortaklarımızın, şeker pancarı ekmediği yıllarda, ürettiği münavebe ürünlerin değerlendirilmesi için de yatırımlar yapıyoruz. Bunlardan biri, Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisi’dir. Bir diğer yatırımımız ise Damla Sulama Sistemleri Üretim Tesisi’dir. Bu tesisi, suyun tasarruflu kullanımı, topraktaki tuzlanma ile mücadele ve üreticinin sistemi ucuza mal ederek kullanabilmesi için kurduk. Sonuç, beklediğimizden de başarılı oldu. Kullanım yaygınlaştı, sulama ve gübre maliyetleri düştü ve bir etkisi daha oldu; Tuz Gölü, su tutmaya başladı. Bir diğer faaliyetimiz ise ağaçlandırmadır. Ağaçlandırma çalışmalarımızda öncelikli hedefimizi, Konya nüfusu kadar fidanı toprakla buluşturmak olarak belirledik. 5 yıl gibi bir sürede hedefimizin 2,5 katını gerçekleştirerek yaklaşık 5 milyon ağaç ektik. Hedefimizi revize ederek, Türkiye Nüfusu Kadar Fidanı Toprakla Buluşturma” hedefini önümüze koyduk. Konya Şeker, ağaçlandırma çalışmalarında, ağaçlandırılacak saha olarak Konya Kapalı Havzası’nın tamamını seçmiştir. Bunun nedeni ise kapalı havzanın ekolojik şartlarının ve ikliminin bütünlük arz etmesidir. Biz ağaçlandırma ile son yıllarda somut etkilerini hissettiren ve tarımsal üretim aleyhine değişen çevre şartlarını tekrar üretici lehine çevirmeyi amaçladık. İlk sonuçlarını da almaya başladık; ağaçlar sayesinde oluşan doğal iklimleme, verime yansımaya başladı. Bir sonucunu daha aldık; ekolojik hayat canlandı. Süne ile biyolojik mücadelede de beklenmedik bir başarı elde ettik.
ÇİKOLATADA İDDİALIYIZ
Bir diğer yaklaşımımızın, katma değerli ürünler üreterek, rekabetçi yapımızı güçlendirmek olduğunu söylemiştim. Bu çerçevede, şekerin kullanıldığı her mamul ürünü üretebilecek yatırım zenginliğine ulaşabileceğimiz adımlar atıyoruz. Önce şunu yaptık; şekeri kristal ve küp şeker olarak pazarlayan geleneksel üretim yaklaşımımızı değiştirdik. Piyasada, alternatif ürünleri kullanan sanayicinin önüne seçenek sunduk. Sıvı şeker üretimi, bu yaklaşımın sonucudur. Bugün Türkiye şeker sektöründe tektir ve kendi pazarını kendisi oluşturmuştur. Bu ürün, yaklaşık 150 milyon dolarlık bir sektör genişlemesini sağlamıştır. Bu ürün çeşitlemesi dışında, sektörün geleceği açısından önemsediğimiz husus, şekerin kullanıldığı raf ürünlere yönelik üretim portföyümüzü genişleten yatırımlardır. Mesela, Türkiye pazarında en iddialı markalardan biri olmayı hedefleyerek çikolata üretimine adım attık. Türkiye’nin geleneksel şekerli mamullerinden lokum ve helva üretimine başladık. Başka ürünlerimiz de oldu; sert şeker ve şekerli mamüller üretimini de gerçekleştirirken, portföyümüzü, gofret, bisküvi ve sütlü mamüllere doğru genişletme, hatta şekerin kullanıldığı hemen her ürünü üretme konusunda, projeler geliştiriyoruz. Amacımızı tekrar vurgulamak istiyorum, bunlar bizim ana faaliyet konumuzun sigortalarıdır.
ANGUS’TA HEDEF, 50.000’LİK ÇİFTLİK
Bir diğer stratejimiz, yan sektörlere doğru genişlemedir. Bu, hammaddenin her aşamasının fiyatlanması açısından önemlidir. Bunlardan biri, biyoetnaol üretimidir. Tesisimiz, Türkiye kurulu kapasitesinin yarısından fazlasına karşılık gelmektedir. Bu yatırımın iki amacı vardır: Birincisi, şekerin üretiminden sonra kalan yan ürünün fiyatlanmasını sağlamak ve ekonomik değerini arttırmak; İkincisi, enerji tarımına adım atarak, tarımsal üretim hacmini arttırmaktır. Yan sektörlere doğru genişlediğimiz bir diğer alan da yem üretimi ve hayvancılıktır. Biz hem şeker sanayinin yan ürünü küspeyi, hem de üretici ortaklarımızın münavebe ürünlerini yem rasyonlarında kullanan, Türkiye’nin en büyük üretim kapasitesine sahip tesisini kurduk. O tesisin doğal uzantısı olarak da hayvancılığa adım attık ve et hayvancılığına yönelik olarak 50.000 büyük başa ulaşacak bir Angus Çiftliği Projesi’ni hayata geçirdik. Bunun devamı olarak da bir yıl sonra Et-Süt Entegre Tesisi’ni devreye sokacağız. Her yeni alan bir diğerini destekliyor ve ana faaliyet konumuzu muhafaza altına alacak istinat duvarları, surlar oluşturuyoruz.
SEKTÖRÜN GELECEĞİNE İNANIYOR, GELECEĞE YATIRIM YAPIYORUZ
Biz, Türkiye’de şeker sektörünün geleceğine inanan, o geleceğe yatırım yapan bir şirketiz. İç ve dış belirsizlikler, inancımızı ve yatırım iştahımızı etkilemiyor. Biz, çizilen karanlık tablodan sızan ışık huzmelerinin peşindeyiz. Üretim ana fikrinden sapmadan, olumlu ve olumsuz senaryoları dikkate alan bir öngörü ve alternatif politika zenginliğini oluşturması hâlinde, Türkiye’de sektörün geleceğinin bugünkünden de parlak olacağını söyleyebilirim. Bu tespit, hem AB genişleme sürecine dâhil olmuş Türkiye için, hem de başka alternatifleri değerlendirmeye almış Türkiye için geçerlidir. Türkiye, dünyanın en hızlı gelişen ülkelerinden biridir ve şeker sektörü de o gelişen dinamik ekonominin bir parçasıdır. Bu dinamik süreç, genişleme sürecine dâhil olabilirse, yaşlı Avrupa’ya da dinamizm katacak, olmazsa kendi mecrasını kendisi oluşturacaktır. Bizde bir söz vardır; su akar, yatağını bulur. Türkiye’nin hem şeker sektörü, hem de ekonomisi, akan ve debisi gittikçe artan bir akarsu gibidir.”
Konuşması sektör temsilcileri tarafından ilgi ile takip edilen ve konuşması sonrası ağırlıklı olarak Türkiye’nin AB Üyeliği konusunda yöneltilen soruları cevaplandıran Recep Konuk, ISO’nun Şubat ayında ABD’de gerçekleştireceği toplantıya da konuşmacı olarak davet edildi.