Öğretmenler Hâk Arayışına girdi.
İşte Eğitim Bir-Senʹin yayınladığı o açıklama; Eğitim-Bir Sen olarak, 23. Başkanlar Kurulu Toplantısı’nda aldığımız ve sonuç bildirgesinde de yer verdiğimiz “Öğretmenlik mesleğinin ekonomik ve mesleki itibarını hedef alan yaklaşımlar bertaraf edilmediği sürece, 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinlikleri yapılmamalı ve hiç kimse kutlama mesajı yayınlamamalıdır” kararı doğrultusunda Öğretmenler Günü’nü kutlamıyoruz. Karaman’da da Cumartesi günü yapılacak olan kutlamaya bu kararımız doğrultusunda katılmayacağımızı buradan da duyuruyoruz. Kaldı ki haftasonu sabahı bütün öğretmenleri Öğretmenevinin önünde toplayıp, yürütmeyi ve katılımın zorunlu hale getirilmesini doğru bulmadığımızı ve bu günün adeta öğretmenlere eziyet gününe dönüştürülmesini de anlayabilmiş değiliz.
Öğretmenler Günü’nü kutlamama kararı almamızın başlıca gerekçeleri:
- Ülkenin geleceğini inşa eden eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenlerin fedakârlığının görmezden gelinmesi,
-
İtibar kaybına uğratılması,
-
Ek ödemeden mahrum edilerek kamuda en az maaş alan çalışan konumuna düşürülmesidir.
Ayrıca, 18. Milli Eğitim Şurası’nda alınan;
-
“Öğretmen ve yöneticilerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi amacıyla her yıl kasım ayında bir maaş tutarında ikramiyenin verilmesi,
-
ek ders ücretinin 12 TL’ye çıkarılması,
-
görev alınan projeler için ek ders ücreti tahakkuk ettirilmesi,
-
eğitim kurumu yöneticilerine makam tazminatı ödenmesi,
ve ek ders ücretinin maaşlara, ek ödemenin ise emekli maaşlarına yansıtılması
kararları da hayata geçirilmemiştir.
Öğretmenlere yönelik bu taleplerin, 4+4+4 kesintili ve kademeli yeni eğitim sistemi, Milli Güvenlik Dersi’nin kaldırılması, din eğitim ve öğretimine ilişkin özgürlük alanının genişletilmesi, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı başta olmak üzere seçimlik ders sayısının artırılması, meslek liselerine yönelik katsayı dayatmasının sona erdirilmesi, yükseköğretimdeki başörtüsü yasağının sona erdirilmesi gibi son derece önemli ve millet iradesine dayanan reformların gerçekleştirildiği bir dönemde dahi karşılanmamış olmasını anlamakta zorluk çekiyoruz.
İlme, irfana ve alime saygıyı esas alan bir medeniyetin devamı olan Türkiye’de, öğretmenlere, yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesinin yanında manevi karşılığı olan saygı bile artık neredeyse çok görülmektedir. Hak ettiği saygıyı görmeyen öğretmenler; öğrencilerine, daha iyi bir gelecek, daha güçlü bir Türkiye, daha adil bir ülke hedefinde sorumluluk almaları gerektiğini nasıl anlatacak? Kendisi saygıya muhtaç hale getirilen öğretmenlerden, öğrencilerine ‘insana ve haklarına saygı duymayı’ ve ‘insan onurunu esas almayı’ öğretmeleri beklenmektedir.
Biz, öğretmenliğin ne kadar yüce bir meslek olduğunu sadece 24 Kasımlarda haykıranlardan olmayacağız. Biz, öğretmenlerimizin hak ettiği saygıyı gördüğü ve her an yaşadığı bir Türkiye resmi oluşturuncaya kadar her zaman ve zeminde öğretmenin değerini haykırmaya devam edeceğiz.
“Öğretmenler yetersiz ve çalışmıyor” gibi yaklaşımları kabul etmemiz mümkün değildir. Temennimiz, öğretmenlerin yeterliğini, fedakarlığını, diğergamlığını ve mensubu olduğu topluma hizmet etme aşkını bütün toplumun görmesidir.
Tarihimiz, öğretmenlerin üstlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiğini belgeleyen örneklerle doludur. Öğretmenlerimizin bu başarısının devam etmesi; maddi ve manevi olarak rahat olması, yaptığı işten haz duymaya devam etmesiyle yakından ilgilidir. Bütün bunları sağlayacak olan bizatihi siyasi iradedir.
“Türkiye ve Dünyada Öğretmenlik: Retorik ve Pratik” Raporu
Değerli Basın Mensupları,
Bu girişten sonra, “Türkiye ve Dünyada Öğretmenlik: Retorik ve Pratik” raporumuzdan bazı başlıkları sizler aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Öğretmenlerin Sorumluluğu Çok, Karar Yetkisi Yok
Öğretmenlerin eğitime ilişkin en temel konularda bile karar yetkisi, ya sınırlı ya da hiç yoktur. Müfredatın belirlenmesi ve yenilenmesi, kitap seçimi, okul fonunun kullanılması, öğrencilerin sınıf tekrarı yapıp yapmayacağına karar verilmesi, disiplin kurallarının belirlenmesi gibi çok sayıda temel konuda öğretmenlerin görüşleri ya dikkate alınmamakta ya da çok az dikkate alınmaktadır.
Birçok ülke gibi Türkiye’de de öğretmenlerin ciddi anlamda demoralize oldukları, umutsuzluğa kapıldıkları ve cesaretlerinin kırıldığı görülmektedir. Bu nedenle, öğretmenlerin motivasyonu gittikçe kırılganlaşmakta ve azalmaktadır. Öğretmenler, kendilerini eğitim reformu çalışmalarının öznesi değil nesnesi olarak görmektedir. Bu durum değişmeli, eğitim sistemindeki sorun alanları ve muhtemel reformlar, öğretmenlerin rehberliğinde belirlenmelidir.
Öğretmenlerden daha az zamanda daha çok iş yapmaları beklenmektedir. Eğitim reformları dolayısıyla, öğretmenler ders dışında daha çok süre çalışmak zorunda kalmaktadır.
2000’li yıllardan sonra, Türkiye’de öğretmen yetiştiren programların önemli bir kısmına ihtiyaç duyulan öğretmen sayısından daha fazla sayıda öğrenci kabul edilmektedir. Buna bağlı olarak, öğretim elemanı ve öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları, özellikle uygulama gerektiren diğer fakültelere kıyasla eğitim fakültelerinde oldukça yüksektir. Bazı bölümlerde ise ihtiyacı karşılayacak mezun bulunamamaktadır. İhtiyaç fazlası öğretmen yetiştiren fiziksel koşulları yetersiz eğitim fakültelerinin kalite sorunu, öğretmenlik mesleğinin tartışılmasına neden olmaktadır.
İhtiyaç fazlası öğretmen yetiştirme nedeniyle, eğitim fakültesi mezunu öğretmen adaylarının önemli bir kısmı atanamamaktadır. Özellikle son beş yılda ataması yapılmayan öğretmen adayları sorunu kamuoyunda geniş yer bulmaktadır. Bu hususlar, son yıllarda öğretmenlik mesleğinin cazibesini yitirmesine neden olmaktadır. Öğretmenlik programlarının öğrenciler açısından cazibesini koruması için, arz ve talep dengesini sağlamaya yönelik çalışmalar sürdürülmelidir.
Alan Sınavı Yapılmalıdır
Türkiye’de öğretmenler istihdam edilirken, öğretmen adayları arasından seçim KPSS ile yapılmaktadır. KPSS, adayların genel kültür, genel yetenek ve eğitim bilimleri bilgisini ölçmektedir. Birçok ülkede öğretmenler atanırken ya da öğretmenlik lisansı alırken alan bilgisi sınavına girmektedir. Türkiye’de ise öğretmenler seçilirken herhangi bir alan sınavı yapılmamaktadır. Yapılan araştırmalar, öğretmen adaylarının kendi alanlarında sınav yapılmasına olumlu baktıklarını ortaya koymuştur. Bu çerçevede, öğretmenliğe atanmaya esas sınavda alan bilgisi de ölçülmelidir.
Öğretmenler, toplum ve yönetim kademesinde saygınlık konusunda geleceğe dönük oldukça karamsardır. Öğretmenlerin çoğunluğu, MEB’in öğretmene yeterince değer vermediğini, maaşlarının yetersiz olduğunu ve mesleklerinin yeterince saygın olmadığını düşünmektedir. Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, öğretmenlerin mesleki memnuniyetini artıracak adımlar atılmamıştır. Öğretmenlerin mesleki memnuniyetlerinin artırılmamasının uzun vadede eğitim sisteminde ciddi olumsuz sonuçları olacaktır. Öğretmenlerin eğitim sistemiyle yüksek motivasyonlu bir şekilde bütünleştirilebilmesi için, kendilerine anlamlı roller verilmeli ve alınacak kararlarda kendilerine danışılmalıdır.
Öğretmen İstihdamında İlave Ödemelerle Adalet Sağlanmalıdır
Türkiye’de, çok farklı istihdam usullerinin benimsenmiş olması ve son yıllarda çok sayıda genç öğretmenin mesleğe başlaması, öğretmenlere sunulan mesleki gelişim imkânlarının daha da artırılmasını ve öncelikli bir politika haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’deki kalkınma farklarından dolayı, doğudan batıya doğru ve kırsaldan kente doğru bir hareketlilik yaşanmaktadır. Bu durumda, özellikle doğu ve güneydoğu illeri ile kırsal yerleşim yerlerinde sürekli bir öğretmen değişikliği ya da açığı yaşanmaktadır. Birçok gelişmiş ülke benzer sorunları aşmak için, coğrafi konuma veya bölgesel gelişmişlik düzeyine göre öğretmenlere farklı ücretler ödemektedir. Öğretmenlerin bölgeler arası ve kent-kırsal arasındaki dengesiz dağılımını gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmalı, öğretmenlerin öğretmen istihdamında zorluk çekilen hizmet alanlarını tercih etmesi ve orada uzun süre kalmaları özendirilmelidir. Bu amaçla, öğretmenlerin maaşlarında hizmet ettikleri bölgelerin zorluk derecesine göre ilave ödeme yapılmasına imkan sağlayan kalemlere yer verilmelidir.
Genç Öğretmen Nüfusu Avantaja Dönüştürülmelidir
Türkiye’de 30 yaş ve altı öğretmen oranı yüzde 27, 40 yaş altı öğretmen oranı ise yüzde 69’dur. Türkiye, genç öğretmen oranı açısından diğer bütün OECD ülkelerinden çok daha avantajlı bir durumda görünmektedir.
Türkiye’de öğretmen nüfusu diğer ülkelere oranla daha gençtir. Bunun en temel nedeni, Türkiye’de mevcut öğretmenlerin önemli bir kısmının son 10-15 yıllık sürede atanmasıdır. İlk bakışta, öğretmen nüfusunun genç olması tecrübe bağlamında olumsuz bir durum gibi yorumlanabilir. Ancak, genç öğretmen nüfusu birçok açıdan avantajlı bir durumdur. Pek çok çalışma, genç öğretmenlerin eğitimde değişim ve yeniliklere karşı daha açık, önyargısız ve hazır olduklarını göstermiştir.
Öğretmenler Emekli Olmak İstemiyorlar
Türkiye’de emeklilik yaşı bugün itibariyle kadın öğretmenler için 58, erkek öğretmenler için ise 60 yaştır. Türkiye’de genel olarak öğretmenler süreyi doldurdukları halde (başta ek ödeme ve ek ders ücreti kaynaklı kayıplara bağlı olarak) fiilen çalıştıkları dönemdeki aylık gelirlerin büyük oranda düşmesi ve emekli maaşının son maaşlarının %60 seviyelerine inmesi nedeniyle emekli olmayı tercih edememektedir. Emeklilikteki maaş kaybı, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını tehdit edecek seviyeye ulaşmıştır. Bu doğrultuda öğretmenlerin ek göstergelerinin yükseltilmesi, ek ödemelerin ve ek ders ücretlerinin emekli maaşlarına yansıtılması yönündeki taleplerin uygulamaya dönüşmesi gerekmektedir.
Çalışma Hayatında Kadın-Kadın Eşitliğinin Sağlanması İçin Başörtüsü Yasağına Son Verilmelidir
Türkiye’de kadın öğretmen oranı, her düzeyde OECD ortalamalarının altındadır. Bunun temel nedenlerinden birisi genel olarak kadının işgücüne katılımının düşük olmasının yanında kamu sektöründe halen uygulanmakta olan başörtüsü yasağıdır. Başörtülü kadınlara uygulanan ayrımcılık nedeniyle kadınların nitelikli işgücü içerisinde yer alması, daha üniversite girişinde veya üniversitede engellenmiş ve bu barikatları aşanların ise görevlerine son verilmiştir. Temel bir insan hakkı ihlali olduğu tartışmasız olan kamuda başörtüsü ile çalışma yasağı bir an önce sonlandırılmalıdır.
Ek Ödemeler Artırılmalı, Maaşlarda İyileştirme Yapılmalı
Öğretmen maaşlarını karşılaştırırken ülke ekonomik şartları arasındaki farklılıkları göz önünde bulundurmak mecburidir. Bundan hareketle, uluslararası kıyaslamalarda, öğretmen maaşları satın-alma gücü paritesine dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm gerçekleştirildikten sonra Türkiye’de öğretmenlerin maaşları tüm kademelerde yaklaşık 23 bin dolar civarında iken satın alma paritesi dikkate alınmadığında ise 11 ila 15 bin dolar aralığında kalmaktadır. OECD ortalaması ise -kademe arttıkça maaşlar da artacak şekilde- 28 bin ile 31 bin dolar arasında değişmektedir. Türkiye’de öğretmen maaşlarını birçok OECD ülkesinin altındadır. Mesleğe yeni başlayan bir okul öncesi öğretmeninin Türkiye’de elde ettiği maaş OECD ortalamasından %17 daha düşüktür. Benzer şekilde yeni başlayan bir sınıf öğretmeninin aldığı maaş OECD ortalamasından %19 daha, bir lise öğretmeninin aldığı maaş ise OECD ortalamasından %21 daha düşüktür. 15 yıllık bir okul öncesi öğretmeni, sınıf öğretmeni ve lise öğretmeninin aldığı maaşlar aynı tecrübeye sahip öğretmenlerin OECD ortalamasından sırasıyla %32, %34 ve %38 daha düşüktür. Yani, Türkiye’de öğretmenler hem OECD ortalamasından daha düşük maaş almakta hem de tecrübeyle birlikte bu fark daha da artmaktadır. Türkiye’de öğretmen maaşları iyileştirilmeli ve tecrübenin maaşa etkisi yeniden düzenlenmelidir.
2000-2010 yılları arası öğretmen maaşlarının gelişimine bakıldığında, bütün Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye, öğretmen maaşları en fazla iyileşme gösteren ülke olmakla birlikte bu durum Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında öğretmenlere en düşük maaş veren ülkeler arasında olması gerçeğini değiştirmemiştir. Türkiye’nin ekonomik büyümesinin öğretmen maaşlarına yansıtılması sonucunu doğuran bir artış ivedilikle yapılmalıdır.
2011 yılında yürürlüğe giren 666 sayılı KHK ile diğer birçok kamu çalışanının maaşında önemli bir iyileştirme yapılırken, öğretmenlere yönelik bir iyileştirme yapılmamıştır. Öğretmenlerde mağduriyet algısı oluşturan bu düzenlemenin, öğretmenlerin taleplerini dikkate alacak şekilde yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Türkiye’de Öğretmenler OECD Ortalamasının Üzerinde Çalışıyor
Öğretmenin iş yükü yalnızca öğretim saatine bakılarak değerlendirilmemelidir. Öğretmenlerin okulda bulunması gereken saat esas alındığında, Türkiye’de öğretmenlerin çalışma saati 1800 saat civarındadır ve OECD ortalamasının (1.678 saat) üzerindedir.
Türkiye’de ortalama sınıf mevcudu birçok OECD ülkesine oranla daha yüksektir. Benzer şekilde, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, öğretmenlerin çalışma hayatlarını ve iş memnuniyetini doğrudan etkilemektedir. Türkiye’de ilköğretim kademesinde öğrenci/öğretmen oranının ortalaması OECD ortalamasından yüksektir. Hem ortalama sınıf mevcudu hem de öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çalışma koşulu açısından değerlendirilecek olursa, Türkiye’de öğretmenlerin çalışma koşullarının (özellikle ders dışı çalışma koşullarının) diğer OECD ülkelerine göre daha zor olduğu söylenebilir.
OECD Ortalaması Baz Alındığında Türkiye’nin Öğretmen İhtiyacı 285 Bindir
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından OECD ortalamaları esas alınırsa, Türkiye’nin bu ortalamaları yakalaması için, ilköğretim düzeyinde yaklaşık 175 bin, ortaöğretim düzeyinde ise yaklaşık 110 bin olmak üzere toplam 285 bin yeni öğretmen istihdam etmesi gerekir. Türkiye’de zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması ile birlikte, 2012 yılından itibaren ortaöğretimdeki toplam öğrenci sayısının ve dolayısıyla da öğretmen ihtiyacının artması beklenmektedir. Bu ihtiyacın dikkate alınarak Şubat’ta ve Ağustos’ta en az 100 bin öğretmen atanmalıdır.
Değerli Basın Mensupları
Bugünkü açıklamamızda “Türkiye ve Dünyada Öğretmenlik” raporumuz üzerinden öğretmenliğin ve öğretmenlerin durumunu ortaya koyduk. Ancak eğitim sisteminin nitelikli bir hale gelmesi ve bireylere hak ettikleri düzeyde eğitim hizmeti sunması, sadece öğretmenlere yönelik çalışma ve iyileştirmelerle sağlanamaz. Eğitim sisteminin içerisinde görev alan bütün kamu görevlileri, bizim için eğitim çalışanı sıfatıyla önemlidir ve değerlidir. Bu nedenle öğretmen dışındaki eğitim çalışanlarının (hizmetlinin, memurun, şefin, güvenlik görevlisinin, mutemetin, saymanın, tekniker ve teknisyenin, şoförün, aşçının, şube müdürlerinin, mühendislerin, denetmenlerin, akademisyenlerin ve üniversite idari personelinin) hem mağduriyetlerini giderecek hem de haklı beklentilerini kazanıma dönüştürecek bir süreci başlatmak durumundayız. Bütün eğitim çalışanlarının sorunu çözülmedikçe, hak ettikleri maaş verilmedikçe, insan onuruyla bağdaşır çalışma şartlarına sahip olmadıkça eğitim sisteminde sürdürülebilir bir reform gerçekleştirmek hayaldir. Eğitim çalışanlarına beklentileri olan iyileştirmeleri yaparak bu hayali gerçeğe dönüştürmenin startı verilmelidir. Kutlamayacağımız öğretmenler gününe iki gün var, bütün eğitim çalışanlarının gün görmesini sağlayacak adımların acilen atılmasını bekliyoruz.