Tarihçi Yazar Bahadıroğlu Kitaplarını İmzaladı
Konya’nın Beyşehir ilçesinde açılan kitap fuarında okurları için kitaplarını imzalayan Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, “Tarih film değil ilimdir. Tarih dizilerden değil kitap ve belgelerden öğrenilir” dedi.Bahadıroğlu, Beyşehir’de bu yıl birincisi düzenlenen Göl Kitap Fuarı’nda okurlarıyla buluştu. Göl kıyısındaki festival alanında okurları için kitaplarını imzalayan ve söyleşiler yapan Bahadıroğlu, son dönemde televizyon kanallarında sayısı artan tarih içerikli dizi filmlerine değindi.Tarihin bir film değil ilim olduğunu ifade eden Bahadıroğlu, dizilerden öğrenilemeyeceğini söyledi. Tarihin kitap ve belgelerden öğrenileceğini anlatan Bahadıroğlu, “Diziler, eğlendirmek içindir, öğretmek gibi bir mükellefiyeti öğretmenlere, anne babaya yüklüyoruz. Dizilerden tabii ki tarihimizi biz öğrenecek değiliz. Dizilerde fitne fücur vardır, aşk meşk vardır. O, olmazsa millet seyretmiyor” dedi.Bahadıroğlu, dizi filmlerini çekenlerin de bir bakıma buna mecbur olduğunu ancak iftira ölçeğine varan bir takım isnatlarda bulunulmamasının lazım geldiğini vurguladı. Bahadıroğlu, şöyle devam etti:“Çok bizim gibi değiller tabi, genler aynı genler ama onlar biraz daha Allah’a yakın insanlardır. Bu bakımdan temkinli ve tedbirli olmak lazım. Tarih üzerine çalışırken de temkinli ve tedbirli olmak lazım. Televizyonlar bu dizileri yapacaklar, bundan sonra da yapacaklar. Sultan Abdülhamit, Amerikalı bir tiyatro eserini, İngiltere’deki bir tiyatro oyununu nota vererek durdurmuştu ama artık o dönemde de değiliz” dedi.“SEYREDİN AMA ORADAKİ İFTİRALARA ORTAK OLMAYIN… ‘TARİHİM BUDUR’ DİYE HÜKÜM VERMESİN KİMSE”Yanlış şeylerin de yapılabileceğini anlatan Bahadıroğlu, ancak doğruya da doğru insanlar, doğru yazar ve tarihçilerle ulaşılabileceğini belirtti. Bahadıroğlu, “Televizyonu da seyredecekseniz ‘zamanı geçiriyorum’ zaten, ‘zaman geçirecektim’ diye… Seyredin ama oradaki iftiralara ortak olmayın, ‘tarihim budur’ diye hüküm vermesin kimse. Çünkü tarihi o değildir, o zaman iftira, günahı da alırlar ama biz bu dünyada çok fazla var olmuyoruz, aşağı yukarı 70 yıl yaşayan bir insanın 27 yılı televizyon başında geçiyor, şuna interneti ve telefonu da katarsanız 30-35 yılı buluyor, 25 senesi de uykuda geçiyor. Biz kendimizi ne zaman var edeceğiz de çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkacağız da, ne zaman çalışacağız. Yani 27 senemizi karşısında kaybetmeye değecek kadar önemli bir hadise değildir televizyon. O kadar büyük yükümlülük de yüklemeyelim, bize öğretmek gibi bir görevi de yok. Orada yapılan çoğu programlar reyting beklentisine dayalı, birisi kötüyü yapınca ‘daha kötü olayım, daha fazla reyting alayım’ düşüncesi içerisinde yapılan çalışmalar. Sunidir gösterilen şeyler, ben televizyonculuk da yapıyorum, biliyorum, her tarafımızdan kablo sarkıyor ama siz ekranda pırıl pırıl bir şey görüyorsunuz. Doğru programlar yok mu var, işte bunların sayılarını biraz artırmak lazım. Eskiden rakipsiz yürüyenler vardı, şimdi en azından doğru programlar da rakip olmaya başlıyor, bu güzeldir. Çok güzel yayın yapan radyolar var, netice itibariyle Türkiye’nin kötüye gittiğine inanmıyorum. Kültürel anlamda dibe vurduğumuz yerden aldığımız irtifa çok iyi bir nokta değildir ama çok da kötü bir yerde değiliz, giderek de inşallah yükseleceğiz. Kültürel anlamda da atalarımızın medeniyetini ve medeniyet unsurlarını idrak noktasında da yükseleceğiz ve ona göre öğretmen, hoca yetiştireceğiz. Hoca yetiştiremeyen bir millet, insan yetiştiremez. İşte Fatih Sultan Mehmet hep hocasıyla övünürdü; ‘Akşemseddin‘le muhasır olduğuma seviniyorum’ diye, keyif alırdı onunla. Aynı zamanı yaşıyoruz, doğru hoca yetiştiremeyen milletlere de Allah sahte hocalar musallat eder, onlarla terbiye eder, yani hocanın iyisi insanın iyisine tekabül edecektir.”Bahadıroğlu, günümüzde sokaktaki gençliğe bakıp onları elinden düşürmedikleri telefonlarla değerlendirmemek gerektiğini de vurgulayarak, “Biz hep sokaktaki gençliğe bakıp iki elinde iki telefon ondan başka konuşmayı da bilmeyen artık unutan, onlara bakıp Türkiye’nin geleceği konusunda fikir yürütmeye çalışmamız doğru değildir. Şimdi laboratuvarda ter dökenler var, arşivde Osmanlıca metinleri okuyup doktora tezi hazırlayan gençlerimiz de var. Türkiye’yi de onlar gelecekte yönetecekler. Yani iki elinde iki telefonla ortalığa çat çut atanlar değil, onun için tüm dünyada bu böyledir sadece Türkiye’ye mahsus değil, biz, yönetecek sınıfı doğru yetiştirebilirsek at sahibine kişner hesabı Türkiye daha iyi günlere gidecektir diye inanıyorum” dedi.