Ülkü Ocaklarından Cevap; Hepimiz onun Evlatlarıyız

Ülkü Ocaklarından Cevap; Hepimiz onun Evlatlarıyız
Karaman Ülkü Ocakları teşkilatı gündem hakkında Atatürk Parkında basın açıklaması yaptı

Karaman Ülkü Ocakları Atatürk Parkında basın açıklaması düzenledi.

Yapılan Açıklamada şunlar söylendi;

 Tarih boyunca iktidar sahiplerine yakın olma çabası içinde kalemini eğip bükenler, bir Söyleyip bir vazgeçenler, namuslu insanlara iftira atanlar olmuştur. Ancak Hakkı daima tecelli etmiştir. Bize çamur atmaya çalışanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Ancak biz kararlı duruşumuzu bozmuyor ve bildiğimiz yoldan şaşmıyoruz. Her iftiraya verecek bir cevabımız muhakkak vardır. Hilal Kaplan adında bir hanımefendi katıldığı bir televizyon programında hareketimiz ve liderimiz hakkında ağır ithamlarda bulunmuştur. Daha konuşmasının başında PKK’nın silah bıraktığını söyleyerek nasıl bir yanılgı içinde olduğunu göstermiştir. Terörist Karayılan ateşkesin amacının Öcalan’ın ve KCK tutuklularının serbest bırakılması olduğunu söylemektedir. Bu demektir ki, Öcalan ve KCK tutukluları serbest bırakılmazsa silahı tekrar ellerine alacaklardır. Bu, devleti silah ile tehdit etmek değil midir? Bir terör örgütü devletimizi böyle tehdit ederken, duruşu belli, çizgisi belli bir lidere “Vur de vuralım, öl de ölelim.” demekten daha güzel bir cevap olabilir mi? Hilal Kaplan sözlerine şu şekilde devam etmektedir: “Bu ülkede her ay 15 tane asker cenazesi gelirken ben kimsenin vur de vuralım diye miting yaptığını görmedim.” Sayın Hilal Kaplan size hatırlatmak isteriz ki verilen şehitler mücadelemizin göstergesidir. Ordumuz mücadele ederken, biz askere gidecek evlatlarımızı yetiştiriyorduk; ancak devletimizi ayakta tutan silahlı kuvvetlerimiz çözüm süreci ve Silivri tiyatrolarında aciz bırakıldı. Binlerce yıllık devlet geleneğimize üç beş kendini bilmez önünde diz çöktürülmeye çalışılıyor. Hilal Kaplan bizim milli refleksimizle uğraşmayı bir kenara bırakıp neden askeri operasyonların devam etmediğini sorgulamalıdır. Devlet üzerine düşen görevi yerine getirmezse, bu görevi yerine getirmek için her zaman gönüllü olduğumuzu herkesin bilmesini isteriz.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bursa mitinginde “Bursa Türk milletinin yanında, Türklüğün tarafında ve vahdetin yanındadır.” demiştir. Hilal Kaplan Hanım bu cümlelerden de rahatsız olmuş. Bu cümlelere karşı çıkarken kullandığı ifadelerden anlıyoruz ki, kendisi bizim Türklük tanımımızdan bihaberdir. Türk demek Ankara demektir, Hakkâri demektir, Diyarbakır demektir, Urumçi, Kerkük, Bişkek, Bakü, Bosna, Mekke demektir. Hilal Kaplan, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’ye Bursa’da yaptığı konuşmayı Diyarbakır’da da yapıp yapamayacağını sormaktadır. Anlaşılan kendisinin 2011’de yapılan Diyarbakır mitinginden haberi yoktur. Diyarbakır mitingine 100 kişinin katıldığını söyleyerek oradaki on binlerce iradeyi yok saymıştır. Ayrıca kendisine 350.000 kişinin “Vur de vuralım öl de ölelim.” dediği bir lider mi Diyarbakır’da miting yapmaktan korkacaktır? Bütün bu ithamlarından anlaşıldığı kadarıyla, Ülkemizde önce bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma hastalığı bugün gelinen noktada beyin sahibi olmadan fikir sahibi olmaya dönüşmüştür.

Ülkücü Harekete edepsizce saldırılar bununla da sınırlı kalmamıştır. Hüseyin Çelik daha önceki basın açıklamalarımızda yer alan ifadelerden bihaber, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin çocuğu olmadığı için evlat acısını anlayamayacağını söylemiştir. AKP yöneticilerinin önce ülkem ve milletim diyen bir liderin ahlakına ulaşmalarını beklemek şüphesi ki hayal olur. Ancak Hüseyin Çelik’in idrak edemediği bir nokta da sadece kendi evlatları için üzülmenin ve kaygılanmanın bencillikten öteye geçemeyeceğidir. Oysaki milletin her ferdi, bu milletin bütün evlatlarının acısını içinde duyar. Millet olabilmek de zaten budur. 

Yüce Kitabımız Kur’anı-ı Kerim’de, Cenab-ı Hakk biz kullarını her türlü sapkınlığa karşı uyarır. Rabb’imiz Enfâl Suresi’nin 28. ayetinde bizleri şöyle uyarıyor: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allahʹın katındadır.” Yoksa Hüseyin Çelik evlat sahibi olduğu için kendini daha anlayışlı, daha üstün mü sanıyor? Oysaki kendi evlatlarında onun için bir sınav olduğunu unutuyor. Hepimiz Allah’ın bizlere nasip ettiği kadarıyla yetinmeliyiz. Allah Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’ye milyonlarca Ülkücü evlat nasip etmiştir. Ve o evlatların her biri Hak yolunda hakikat yolunda şehadet şerbetini içmeye hazır yiğitlerdir. Bu yüzdendir ki rahatını ve ferahını düşünenler milletin derdiyle hemhal olmayı da beceremezler.

Hüseyin Çelik, şehitlerimizi ciddiye almamış ve onlardan “üç beş Mehmet” olarak söz etmiştir. PKK bomba patlattı, şehit verdik diye meclisin toplanamayacağını söylemiştir. Bu açıklamasının üzerinden bir yıla yakın zaman geçmesine rağmen henüz Türk Milletinden özür dilememiştir. Şehide üç beş Mehmet diyen biri, onların acısını içinde duyabilir mi? İnsan evladını kaybedince evine ateş düşer. Ancak bizim kahraman Türk analarımız şehit olan evlatlarının arkasından “Vatan sağ olsun!” der. O analar, vatan için evlatlarını şehit vermeyi göze almışlardır. Hüseyin Çelik’e şunu soruyoruz: Analar evlatları şehit düşünce mi daha çok acı çekiyor, yoksa uğrunda evlatlarını verdikleri bu ülkeyi bölmek için sizin yaptıklarınızı görünce mi daha çok acı çekiyor? Mavi Marmara hadisesinde evlatlarını kaybedenler için İsrail’den özür ve tazminat talebinde bulunup bunu da siyasi malzeme yapan sizler, söz konusu terör örgütü tarafından şehit edilen evlatlarımız olunca ne kadar da alttan alır hale geliyorsunuz. Şehide kelle, terörist başına sayın diyecek kadar alçalan dilleriniz siyasi malzeme yapabileceğinizi hissettiğiniz her alanda nasıl oluyor da en üst perdeden şakıyor.

Hiç bir hususta olmadığınız gibi bu konuda da samimi değilsiniz. Doğu Türkistan’da Çinli katillerle ticari işbirliğini, Kerkük’te Telafer’de Kürt peşmerge ağalarıyla petrol pazarlığını, Çeçenistan’da Rus doğalgazını Müslüman’ın ve Türk’ün katlinden üstün görüyorsunuz. Ama unutmayın ki kul anlamasa da şüphesiz ki Allah görür ve o her şeye kadirdir.

Ülkücü Harekete zarar vermeye gücü yetmeyenler, bu seviyesizce üslup ile bizi yıpratmaya çalışmaktadır. Bu kimseler vatanı ve milleti için hangi fedakârlıklarda bulunmuşlar ki bu milletin Allah’tan başkasına kul olmaması için binlerce şehit veren Ülkücülere dil uzatma cüretini gösterebiliyorlar? Biz hepimiz, Allah ve millet sevdasıyla çarpan yürekleriyle yüz binlerce Bozkurt, Hz. İsmail’ce boynumuzu Allah yolunda uzatmasını da biliriz, Hz. Hüseyin gibi kıyama kalkmasını da. Kürşad gibi 40 çeriyle Çin sarayını da basarız Fatih gibi İstanbul’u da fethederiz. Bizim soyumuz, sopumuz, atamız ecdadımız da bellidir. Sultan Alpaslan Han da biziz, Başbuğ Alpaslan Türkeş de! Enver Paşa da vardır şeceremizde, Gazi Mustafa Kemal de! Ve herkes bilsin ki Sayın Devlet Bahçeli’nin hem evladıyız, hem de onun yürüdüğü yolun, işaret ettiği menzilin takipçisiyiz. Sizlerin ağabeyi Barzani, kardeşi Beşar Esad, dostu Obama ve Bush, sofrasında yemek yedikleriniz ise Çinli katillerdir. Türkiye’nin milli birliğini zedelemeye çalışan ve vatanın bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşüren açılım safsatasının başlatıldığı ilk günden bu yana, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli defalarca bunun bir ihanet projesi olduğunu, teröristlere sağlanan imtiyazlar ve verilen tavizlerin milletimiz nezdinde derin yaralar bırakacağını söylemiştir. Ancak bölünme senaryosunun baş mimarları bu iddialarını ispat etmeyenin “şerefsiz” olduğunu söylemiş, aradan geçen sürede yaşananlar Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’yi haklı çıkarmış ve tarih kimin şerefsiz sıfatına malik olduğunu sayfalarına kazımıştır. Hepimizin bildiği üzere terör örgütü militanları artık dağlarda değil; şehirlerimizde, köylerimizde, sokağımızda ve üniversitelerimizdedir. Nitekim mezun olup büyük Türk Milleti’ne hizmet etmekten başka hiçbir gayesi olmayan Ülkücü-Milliyetçi Türk gençliğini hedef alan rezil saldırılara şahit olmaktayız. Bu saldırılar önce Ankara’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde boy göstermiş, sonra İstanbul’da Marmara, Çankırı’da Karatekin, Muğla’da Sıtkı Koçman Üniversiteleri’nde rezilleşerek anaların gönüllerine ateş düşürmeye devam etmiştir.

Bu ateş çemberi son günlerde Kars Kafkas Üniversitesi’nde, Ankara’da Hacettepe Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Bartın Üniversitesi’nde gittikçe daralmakta ve vicdan sahibi her Müslüman Türk’ün yüreğini huzursuz etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Ankara’nın göbeğinde, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yaşananlar bunun son örneğidir. PKK terör örgütü mensubu, millet şuurundan nasibini almamış vatan hainleri kampüs içerisinde üzerinde “öcalan’a özgürlük, kürdistana statü” yazılı bir pankart asmış, müdahale eden özel güvenlik personellerinden 3 tanesinin ağır yaralanmasına sebep olmuştur. Açılım senaryosunu Türk Milleti’ne demokratikleşme maskesi altında kabul ettirmeye çalışanlar, Türkiye coğrafyası üzerindeki hain emellerini daha rahat gerçekleştirebilmek için bu topraklarda ezelden beri var olan kardeşlik hukukunu yok etme teşebbüsünde bulunanlar, bunun karşısındaki tek güç ve engel olarak başta Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere Ülkücü Hareketi görmektedirler. Bu yüzden bizleri yıpratma ve yıldırma politikası yürütmektedirler.

Bu vahim tablo içerisinde çaresiz bırakılmak istenen, yalnızlaştırılmaya çalışılan Türk Milleti ve Türk Kimliği hapsedilmeye çalışıldığı Ergenekon’dan çıkış yolunu Bilge lideri Devlet Bahçeli ve onun izini kurt yürüyüşünde takip eden yüz binlerce Ülkü Ocaklı Türk gencinin kararlı ve azimli mücadelesinde bulacaktır. Buradan bir kere daha haykırıyoruz: O Başbuğ Türkeş’in evladıydı, Biz hepimiz de Devlet Bahçeli’nin öz evlatlarıyız!