Nedim Şener; Cemaat artık milli güvenlik sorunudur

Nedim Şener; Cemaat artık milli güvenlik sorunudur
“Cemaat’in rolü çok açık”

 Oda TV davası kapsamında tutuklanan ve tam 1 yıl 9 gün Silivriʹde kalıp tahliye edilen Nedim Şener, iki gündür Türkiyeʹnin konuştuğu operasyon ile kendisine yapılan operasyon arasına büyük benzerlikleri Sabah.com.trʹye anlattı: "Bugün görevden alınan polislerden biri, bana karşı o saçma sapan fezlekeyi hazırlayan polislerden de biri. Resmi makamlar dosyaya nüfuz edip o insanlarla ilgili doğru bilgiler vermeden insanları linç etmenin anlamı yok."

Geçen gün yaptığınız açıklamada, polisin sizi sahte bir ihbara dayanarak dinlediğini ifade etmiştiniz. Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

Ergenekon operasyonunu yapan Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek gibi isimler ve Trabzon İstihbaratʹtan Faruk Sarı, Bayburt Emniyetʹten ama şu anda Ankara İstihbarat Daire Başkanlığıʹnda görev yapan Muhittin Zenit gibi isimler bana, "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" isimli kitabım nedeniyle dava açmıştı. 11. Ağır Ceza Mahkemesiʹnde 20 yıl, 2. Asliye Ceza Mahkemesiʹnde ise 12 yıl hapis istemiyle iki ayrı davadan yargılanıyordum.

Kitap Ocak 2009ʹda yayınlanmıştı, dava da Nisan ayında açılmıştı. Mayıs ayında bu polislere M. Yılmaz isimli birinden e-mail yoluyla bir ihbar gidiyor. Hâlâ iddia ediyorum, bu o polislerin bana kurduğu komplo ve sahte bir ihbardır. Bu ihbar mektubunda benim Ergenekonʹun propaganda biriminde olduğum, Açık Toplum Vakfıʹndan Hakan Altunay ile Boğaziçi Üniversitesiʹnden bir profesörle bir grup oluşturduğum, kara propaganda faaliyetleri yaptığım, hatta bu birimin Başbakan Recep Tayyip Erdoğanʹın oğlu Bilal Erdoğanʹla ilgili bilgiler topladığı ve Başbakanʹı can evinden vuracak bir cinayet planladığı yazıyordu.

Bu cinayetin Dink cinayetine benzer bir cinayet olacağı ihbar ediliyordu. Bu ihbarda bunların yanında o zamana kadar Ergenekonʹdan tutuklanmış bir sürü isimler de geçiyordu. Bu polisler kendi fabrikasyon ihbarlarını alıp Zekeriya Özʹe götürüyorlar. Zekeriya Öz de bunu mahkemeye havale ediyor.

Bu polislerin Dink cinayetinde sorumluluğu olduğunu yazmamış mıydınız?

Yazmıştım. Hatta Başbakan Erdoğan 12 Aralık 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuyla da bunların bu işteki sorumluğunu imzalamıştı. Başbakan bu konuda yapması gerekeni yapmıştı ve işleme koymuştu. Ben de kitabımda hem bu raporu, hem bu imzayı, hem de diğer belgelerle onların bu işteki sorumluluğunu ortaya koymuştum. Yargılanmalarını söylemiştim ve nitekim de kamu görevlileriyle ilgili soruşturma açılmıştı ama hâlâ bir yere yürümüyor.

Bu ihbar üzerine Zekeriya Öz mahkemeye gidiyor ve sadece benim cep ve ev telefonumun dinlenmesini istiyor. Mahkeme de bu kararı veriyor. Eğer o iddia gerçekten devlet ciddiyetiyle soruşturulsa, Başbakanʹın oğluna suikast iddiasıyla benim sadece cep telefonumun dinlenmesi değil teknik takibe alınmam gerekir. Görüntülenmem, hatta diğer ismi geçenlerin de bu şekilde takip edilmesi lazım. Bu iddia gerçekten ciddiyse gözaltına alınarak böyle bir girişimin kesintiye uğratılması gerekir.

Bu gayri ciddi iddiayı beni dinlemek için kullanıyorlar ve diğer hiç kimseyle ilgili soruşturma açmıyorlar.

"KİTABIM YÜZÜNDEN CEZALANDIRILMAM İÇİN..."
Ama avukatlarınız bu konuyu işaret etmiş olmalı?

Ben cezaevindeyken bu ihbar mektubu dosyanın eklerinde ortaya çıkınca Hakan Altunayʹın avukatı Fethiye Çetin, Ergenekon Savcısı Cihan Kansızʹa başvurdu. "Bizim müvekkillerimizin ismi ihbarda geçmektedir, M. Yılmaz isimli kişi hakaret ve suç isnat etmektedir, bununla ilgili ne işlem yaptınız, bu kişi kimdir, bizim müvekkillerimizle ilgili dinleme yaptınız mı, soruşturma açtınız mı" diye sordu. Başvurudan bir gün sonra Cihan Kansız, herhangi bir işlem yapılmadığına dair bir yazılı evrak verdi. Bunların hepsini ben mahkemede sundum. Polisler mahkemede beni cezalandırmak için uğraşırken yargılandığım mahkemenin savcısı, yolsuzluk operasyonunu yapan Celal Karaʹydı mesela. Mahkemede cezalandırılmam yönünde mütalaa veren Celal Kara, mahkeme beraat kararı verdikten sonra Yargıtayʹda kitap nedeniyle cezalandırılmam yönünde itiraz etti.

Kitabınız sonrası ortalık karıştı diyorsunuz?..

Kısacası bu ihbar, Dink cinayetinde sorumluluklarını yazdığım için bir intikam operasyonuydu. Savcı Öz de, mahkeme de buna alet oldu. İki kere altı aylık dinlemeler yapıldı. Sonra bunların imha edilmesi gerekiyordu. Emniyet üçüncü kez dinleme talep ettiğinde bu kez Fikret Çeçen, Zekeriya Öz, Murat Yöndem ve bir savcı daha bugüne kadar yapılan dinlemelerde suç unsuru olmadığı için Emniyetʹin dinlemesini reddediyoruz diye yazılı evrak da verdiler.

Dinleme kayıtları imha edilmedi mi, bir bilginiz var mı?

Suç unsuru yoktur denilen dinleme kayıtları savcılık tarafından imha edilmedi. Emniyet tarafından da imha edilmedi. Bu usulsüz toplanan deliller, bir buçuk yıl sonra yapılan Oda TV operasyonunda delil olarak kullanıldı. Oda TV baskını 14 Şubatʹta gerçekleşmişti. Benim yok edilmesi gereken telefon tapelerim, bir ay öncesinden gece yarısı sabah 06:00ʹya kadar süren çalışmayla alelacele çözüldü. Daha Oda TV baskını yapılmadan, orada ne bulunacağı bilinmeden bu telefon tapeleri çözüldü, daha sonra Oda TV operasyonu yapıldıktan sonra ben 3 Mart günü gözaltına alındım ve o tapeler karşımıza çıkarıldı. Şimdi ben bunun polis komplosu olduğunu ve hükümet tarafından çözümlendiğini nereden çıkarıyorum?