Herkes Unuttu, Ressam Yıllar Sonra İlginç Bir Yöntemle Karşılarına Çıkardı

Herkes Unuttu, Ressam Yıllar Sonra İlginç Bir Yöntemle Karşılarına Çıkardı
Mersin’de 23 yıldır öğretmenlik yapan ve aynı zamanda ressam olan Bengisu Muazzez Kurtuluş, portre sanatını ilginç bir yöntemle işleyerek görenleri hayrete düşürüyor. Ortaokul çağından itibaren yakın arkadaşları, akrabalarıyla aralarında geçen mektupları, fotoğrafları, otobüs ve sinema biletlerini, onlarla oynadığı batak oyununun çetelesi gibi birçok anıyı tek tek saklayan ressam, bugün yaptığı portre resimlerinin arkasına bunları tek tek aktarıyor.

Mersin’de yaşamını sürdüren öğretmen ve ressam Bengisu Muazzez Kurtuluş, ilginç bir çalışmayla yakınlarını ve arkadaşlarını duygulandırıyor. Küçükken sayısal derslerinin iyi olmasından dolayı biyoloji bölümüne yönlendirilen Kurtuluş, biyoloji öğretmenliğini bitirdi. Bu sırada sınıf öğretmenliği sertifikasını da alan Kurtuluş, 12 yıl boyunca sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Bu süre zarfında içindeki resim sevgisi bitmeyen Kurtuluş, güzel sanatlar fakültesine girerek, 2011 yılında mezun oldu. Bunun üzerine alan değişikliği yapan Kurtuluş, görsel sanatlar öğretmeni olarak görev yapmaya başladı. Öğretmenliğinin yanında uzun yıllardır ressamlık da yapan Kurtuluş, ilginç portre çalışmalarıyla görenleri şaşırtıyor. Ortaokul çağından itibaren yakın arkadaşları, akrabalarıyla aralarında geçen mektupları, fotoğrafları, otobüs ve sinema biletlerini, onlarla oynadığı batak oyununun çetelesi gibi birçok anıyı tek tek saklayan ressam, bugün yaptığı portre resimlerinin arkasına bunları tek tek aktarıyor.

"Sınıf öğretmenliği yaparken güzel sanatlar fakültesini bitirip, görsel sanatlar öğretmenliğine geçtim"

Yaptığı çalışmalarla ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Bengisu Muazzez Kurtuluş, 23 yıldır öğretmenlik yaptığını söyledi. Öğretmenlik dışında Kurbağa Sanat Atölyesi’nde kalan zamanlarında resim yaptığını belirten Kurtuluş, "En büyük eğlencem, yaşam biçimim, hobim olan resim yapma işini burada yapıyorum. Ailece güzel sanatlar fakültesi gibiyiz. Kız kardeşim güzel sanatlar öğretmeni. Erkek kardeşlerimden biri dövme işiyle ilgileniyor, diğeri hat sanatıyla ilgileniyor. Küçükken sayısal yeteneğim iyi diye ailem tarafımdan sayısal alana yönlendirildim ve biyoloji bölümünü bitirdim. O dönem sınıf öğretmenliği sertifikası da almıştım ve sınıf öğretmenliği yapmaya başladım. Ancak resim tutkusu hiçbir zaman bitmedi. 12 yıl boyunca sınıf öğretmenliği yaptım ancak daha sonra güzel sanatlar fakültesini bitirmeye karar verdim. Öğretmenlik yaptığım sırada Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü bitirdim ve alan değişikliği ile görsel sanatlar öğretmeni oldum. 2011 yılından beri de görsel sanatlar öğretmenliği yaptım. Bu sayede hem güzel sanatlar öğretmeni oldum hem de artık diplomalı ressam oldum. Hiçbir engel olmadan resimle ilgilenmeye başladım" ifadelerini kullandı.

"Bana verilen bir sakızın kabını dahi sakladım"

Ortaçağ’dan itibaren portre sanatının yapıldığını kaydeden Kurtuluş, "Her sanatçı farklı bir biçimde bu sanatı yapıyor. Benim porte anlayışım çağdaşlarımdan biraz daha farklı. Bu serüven çocukluktan başlayan bir şeydi. İyi bir toplayıcıyım. Değer verdiğim bütün insanlarla ilgili yazınsal en ufak ayrıntıları dahil saklıyorum. Bir gün bunları kullanabileceğimi düşünerek bunları saklamadım, sadece manevi değeri olduğu için sakladım. Günün birinde bunlar yaptığım portrelerin arkasında onları besleyen birer zemin olma niteliğini taşıdı. Şimdi yaptığım kişilerin portrelerin arkasına onlarla ilgili mektuplaşmalarımızı, gittiğimiz sinemaların, çıktığımız yolculukların biletleri, bana yazılmış bir not, bana alınmış bir sakızın dahi kabını hep sakladım. Şimdi bunların hepsi portrelerin arkasında ölümsüzleşiyor. İşin güzel yanı ben bunların kalıcı olabileceğini düşünmüyordum. Devlet dairelerinde olur ya ’yangından ilk kurtarılacak eşyalar’ diye, benim de hep ilk kurtarılacak bir anı sandığım vardı. Günün birinde onlara bir şey olursa ben ne yaparım diye hep korkuyordum. Hiçbir zaman çok özgür değildim. Sırt çantamı alıp bir yerlere gidemedim. Bir yerlere taşınırken hep kendimle taşımak zorunda olduğum sandıklarım oldu. Çünkü anılarım ve topladıklarım çok fazlaydı. Bütün bunları hiç ummadığım bir anda tamamen içgüdüsel süreçlerle gelişen bir biçimde o kişilerin tuvallerinin arkasına transfer etmeye başladım. Böylelikle yangında ilk kurtarılacak korkusunu da bir yerde atmış oldum. Onları da artık hayatın içine sokmuş ve sonsuzlaştırmış oldum" şeklinde konuştu.

Bu çalışmaların kendisini çok mutlu ettiğinin altını çizen Kurtuluş, "Bu anlamda beni de çok heyecanlandıran bir seriydi bu. Kimin portresini bu şekilde yapsam genelde duygusal tepkiler alıyorum. Çünkü bir kere sürpriz oluyor. Her ne kadar hayatımın içinde olan insanlar benim toplayıcı yönümü bilseler de bunu çok göze sokarak yapmadığım için bu kadar ayrıntılı anıları toplamış olabileceğime hiç ihtimal vermiyorlar. Sergilerimde izleyiciler de aynı duygusal yoğunluğu yaşıyorlar. Sanat zaten biraz bu anlamda evrensel ve etkili sanırım. Biraz o duyguyu karşıdakine geçirmelisiniz. Belki kendilerine yazılan bir mektuptaki duyguyu orada ortak yaşamış olabiliyorlar veya belki de yaşamak istiyorlar. Onların da hayatına değebilecek mutlaka anılar oluyor. Güzel tepkiler alıyorum" diye konuştu.

"1980’li yılların sonundan beri hatıraları toplamaya başladım"

Topladıkları her şeyin uzun yıllara dayandığını vurgulayan Kurtuluş, "Şöyle bir geriye baktığımda ortaokuldan itibaren bunları toplamaya başladım. Çünkü benim yazı serüvenim ortaokuldayken yatak odamdaki masa takvimine günlük yazarak başladı. Sonra yazılara bir ilgi duymaya başladım. Sakladığım şeyleri portrenin arkasına aktarıyorum ama yazıyla da özel bir ilişkim var. Hem farklı yazı biçimleriyle ilgileniyorum hemde yazının kaligrafik etkisi beni çok bağlıyor. İşlerimde yazıyı çok fazla kullanıyorum. Bazen yazının kendi resme dönüşüyor. Elimdeki hatıraları da 80’li yılların sonundan itibaren toplamaya başladım. 25-30 yıllık elimde mektup, otobüs bileti veya bir sakız çikleti var. Bugüne kadar 50 yakın bu şekilde resim ortaya çıkardım. Daha yapılmayı bekleyen birçok çalışmam da var. Elimde birçok doküman var. Bugüne kadar da birçok kişisel ve karma sergide resimlerim sergilendi" dedi.

Her şey yolunda giderse bir portre resminin 3-4 gün içinde bitebileceğini dile getiren Kurtuluş, "Türkiye’de birçok portre sanatçısı var. Çalışmalarında yazı, mektup kullanan, başlı başına sadece mektupla çalışanlar ya da yazıyı başka bir biçimde kullananlar var. Benimki ise çok farklı. Niyet, içerik, biçim farklı. Tamamen kişilerin özelinde, onları ilgilendiren, onların öyküsüyle ilgili olduğu için o portreye dahil oluyorlar. Portredeki kaş, göz, burun gibi o kişinin bir organı, bir parçası durumuna dönüşüyor. Çünkü ben o malzemeleri saklarken kişiye dahil olarak saklıyorum. Dolayısıyla bugüne kadar bu şekilde çalışan görmedim. Böyle bir çalışma yapanın da olabileceğini çok zannetmiyorum" ifadelerini kullandı.